1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Yeni denge” içinde yaşam alanı bulmalıyız
“Yeni denge” içinde yaşam alanı bulmalıyız

“Yeni denge” içinde yaşam alanı bulmalıyız

Anadolu Tersanesi Yönetim Kurulu Üyesi Ebru Ürkmez ile hem sektörde yaşanan son gelişmeleri, hem askeri projeleri, hem de önümüzdeki süreçteki hedeflerini konuştuk.

A+A-

Denizcilik sektörü zor, meşakkatli ve aslında erkek egemen bir sektördür. Eskiden bu ağır sanayi kolunda kadın yöneticiler, mühendisler görmek neredeyse imkansızken, şimdilerde özellikle denizcilik sektörünün eski ailelerinin kız evlatları, sektörde büyük başarılara imza atmaktadırlar. Bu başarılı isimlerden birisi de ADİK Tersanesi ve Furtrans’ın yönetim kurulu üyesi Ebru Ürkmez… Sektöre adım attığı ilk günden itibaren babası Faruk Ürkmez ve ağabeyi Süalp Ürkmez’in desteğini sürekli arkasında hisseden Ebru Ürkmez, kısa sürede kendini geliştirerek, ekibin önemli bir parçası haline gelmiş. Londra’da American Intercontinental Universitesi’ni bitiren Ebru Ürkmez dört dörtlük bir iş yaptıklarının da altını çiziyor. Ebru Ürkmez ile hem sektörde yaşanan son gelişmeleri, hem askeri projeleri, hem de önümüzdeki süreçteki hedeflerini konuştuk.


Öncelikle nasıl bir eğitim aldınız ve denizcilik sektörü gibi zor bir sektöre girmeye nasıl karar verdiniz?

Çocukluğumdan beri aile şirketimiz olan denizciliği dinleyip, yaşayıp, yoğrulup büyüdüğüm için üniversite hayatımdan sonra kendimi işin içinde buldum. İnsanın önemli olan sevdiği, benimsediği işi yapmasıdır. Sonrasında her şey sırasıyla geliyor zaten. Mesela kendimi bildim bileli gemi indirme törenlerinde kurdele kesiyorum. Ben bu sektörde hiç zorluk yaşamadım. Babam ve ağabeyim benim öğretmenlerim oldular. Dolayısıyla onlarla birlikte yol almak, güven verici, öğretici ve keyifli… Eğitimimi işletme üzerine tamamladım. Londra'da American Intercontinental Universitesi’ni bitirdim. İş hayatına başladıktan sonra yine Londra’da Executive MBA eğitimi aldım.

Denizci bir aileden geliyorsunuz, denizcilik sektöründe kadın olmanın zorlukları var mı?
Bir işi sevmek ve istemek çok önemli, işin ne olduğu ya da nerede olduğunun pek de önemi kalmıyor sevince. Biz büyük ve güzel bir ekibiz, bu ekip paylaşımları da yüksek bir ekip. Dolayısıyla öğrenmek ve kendini geliştirmek hiç zor olmadı.


Bize nasıl bir iş yaptığınızı anlatır mısınız?

Bence dört dörtlük bir iş yapıyoruz. Düşünün ki dünyanın her yerinde yüzerek dolaşan fabrikalarınız var. Bu işi yaparken dünya çapında sosyal olmanız, tüm ülkelerin politikalarını ve ekonomilerini takip etmeniz, gözden uzakta çalıştırdığınız gemilerin personelini çok iyi yönetmeniz, aynı zamanda gemilerin bakım tutumunu sağlayacak organizasyona sahip olmanız, taşıdığınız yükleri değerlendirirken bir matematikçi, fizikçi, mühendis, kimyager olmanız ve çok iyi İngilizce bilmeniz gerekir. Bunların hepsi çok heyecan verici, heyecan verici olmasının başka bir yönü de, kendi filomuzdaki gemilerin hepsinin kendi tersanemizde inşa edilmiş olması. Ben hem işletme kısmı olan Furtrans Denizcilik’te, hem de Anadolu Tersanesi’nde yönetim kurulu üyesiyim. Şu anda gemi inşa kısmının ödeme ve finans konularına destek veriyorum.


Tersanenizde askeri gemiler yapılıyor. Askeri projeler kriz sürecinde bir kısım tersanemiz için can simidi oldu diyebilir miyiz? Ne tür askeri projeler yapıyorsunuz?

2010 yılından bu yana tersanemiz (ADİK) özellikle askeri projelerin desteği ile kapasitesini kullanmaktadır. Tabii askeri gemi projeleri hem Türkiye’de, hem de dünyada çok çok sınırlıdır. Ülkemizde 80 adetten fazla irili ufaklı tersane olduğu düşünülürse, askeri projelerin bu tersanelerin yüzde 5’ini bile uzun dönemde yaşatmak için yeterli olmayabileceği rahatlıkla görülecektir. Örneğin bizim tersanemiz LCT adı verilen çıkarma gemileri yapmıştır. (8 adet). Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın bu tür gemilere ihtiyacı, bir daha belki 2020’li yılların başında olacaktır. Eğer arada ihracat pazarları yakalanamazsa, tersanemizin bu birikimi heba olabilir. Aynı sorun özel sektör tersanelerinde inşa edilen diğer askeri gemi projeleri olan yeni tip “Karakol Botu” projesi ve “Sahil Güvenlik Arama ve Kurtarma Gemisi” projesi için de geçerlidir. Sadece askeri gemi yapan özel sektör tersaneleri arasında şu anda Yonca Onuk Tersanesi ihracat kapılarını açarak, 100 adetten fazla botunu dış ülkelere satmıştır. Daha geçtiğimiz günlerde bir botlarını Katar Donanması’na teslim ederek bizim ve Türk gemi inşa sanayinin gururu olmayı sürdürmektedirler. Tabii bizim kuvvetli inancımız; hem Anadolu Tersanemiz, hem de diğer askeri gemi yapan özel sektör tersanelerinin ihracat başarılarının yakın zamanda görüleceğidir. Tersanemiz şu anda amfibi sınıfı askeri gemiler inşa etmektedir. 8 adet “Süratli Amfibi Gemi” (LCT) projesinin ardından şimdi de 2017 yılında sona erecek iki adetlik “Amfibi Gemi” (LST) projesine başladık. Çalışmalarımız hızla devam ediyor. Projeye özgün olarak hazırlanan dizayn bitmek üzeredir. Şubat-Mart ayında ilk sacı keserek imalata başlayacağız. Tabii tersanemiz sadece amfibi gemilerle değil, diğer askeri gemilerle de çok yakından ilgilenmektedir. Hem tecrübeli kadromuz, hem de dizayn kapasitemiz hücumbot ve firkateyn sınıfı gemilerle de ilgilenmemize olanak tanımaktadır. MİLGEM projesinin yeni ihalesi açılınca bu proje ile de ilgileneceğimizi düşünüyoruz.


Önümüzdeki süreçte askeri gemiler haricinde başka projeler de olacak mı?

Biz orta sınıf büyüklükteki bir tersane olarak, dünyadaki bütün gemi inşa anlamındaki gelişmeleri izliyoruz. Diğer projelere de mutlaka bakıyoruz. Açıkçası şu anda gemi inşa sanayinin diğer bir ilgi alanı olan offshore işlerinde fazla bulunmuyoruz. Ancak her türlü niş projeye bakıyoruz, çalışıyoruz. Önümüzdeki dönemde tersanemiz tek başına ya da bir tersaneler oluşumu ile birlikte yeni projelerin içinde olacaktır.


Global ekonomik kriz yavaş yavaş etkisini kaybediyor gibi, hem bu konudaki düşüncenizden, hem de şirketinizin bu krizde nasıl bir yol izlediğinden bahseder misiniz?

Küresel kriz aslında bazı sektörler için oldukça uzun zamandan bu yana bitmiştir. Ancak denizcilik ve gemi inşa sektörü için tüm hızı ile ne yazık ki sürmektedir. Gerçi beş yılı aşan bu fiili durumu artık kriz diye değil de, ‘yeni denge’ diye tanımlamakta yarar olacaktır. Firmalar ve tersaneler kendilerine bu yeni denge içinde yaşam alanı bulmalıdırlar ve zaten de bulmuşlardır. Anadolu Tersanesi bu yeni denge durumunu; yatırımlarını konsolide ederek, işletmesini güçlendirerek, maliyetlerini çok sıkı kontrol ederek, insan kaynağına yaptığı yatırımı perçinleyerek, yönetim sürecinde bazı aşamaları keserek ve askeri projelerde hızla büyüyerek yaşamaya başlamıştır. Kısaca şirketimiz hakkında bilgi vermem gerekirse; Ürkmez ailesi olarak kırk yıla yakın süredir gemi inşaat ve armatörlük işinin içindeyiz. Şu anda birinci kuşak babamız Faruk Ürkmez ile birlikte ikinci kuşak ben ve ağabeyim Süalp Ürkmez, ayrıca ablamın eşi Savaş Yayla ile birlikte çalışmalarımızı yürütüyoruz. Hali hazırda grubumuzun 16 adet gemiden oluşan genç bir filosu var. Bu gemilerden sekiz adedi kimyasal tanker olup, halen Akdeniz havzasında ticaretlerini sürdürmektedirler. Hepsi AB ülkeleri İtalya, Malta bayraklı olan bu kimyasal tankerlerimiz İtalya’nın Cenova Kenti’nde bulunan ofisimizden ticari ve teknik olarak yönetilmektedirler. Tankerlerimizin tamamı dünya devleri olan SHELL, EXXON; BP, TOTAL, ENI ve bunun gibi birçok diğer dev firmalar tarafından onaylı olup, diğer birçok tanker tankerlere göre farkındalık yaratmaktadırlar. Konteyner filomuz da Hamburg’daki ofisimizden işletilirken, ana merkezimizde bir adet 9.600 DWT’luk çok amaçlı konteyner gemisi işletilmektedir.


Biraz da ADİK Tersanesi’nden bahsedelim…

Ailemiz 1980’li yılların başlarından itibaren hep gemi inşa ettirmiş ve etmiş olsa da, 2004 yılına kadar hiç tersane sahibi olamamıştı. O yıl ise Tuzla’da bulunan Anadolu Deniz İnşaat Kızakları (ADİK) tersanesini satın aldık. Alımın tamamlanmasından sonra tersaneye modernizasyon yatırımları yapıldı. 40 milyon dolara yakın yatırım ile modern bir tersane haline getirildi. Tersanemizde 2008 yılına kadar (küresel mali kriz başlayana kadar) hem yabancı müşterilere (İtalya, Fransa, Dubai), hem de kendi filomuza gemiler inşa ettik. Ancak kriz birçok sektör gibi gemi inşa sanayini de etkiledi. Biz bu durumu kısmen de olsa tahmin edebildiğimiz için 2007 yılından başlayarak daha niş piyasalara yönelmeye karar verdik. Bu piyasalardan birisi de askeri gemi inşası idi. İşte askeri proje hikayemiz de hükümetimizin askeri gemilerin Türkiye’de inşa edilmesine kadar verilmesinin ardından bu şekilde başlamış oldu.


Siz Wista Türkiye’ye de üyesiniz biraz bundan bahseder misiniz?

İngiltere’de 1974 senesinde bir grup kadın broker toplanarak denizcilik sektöründeki yaşadıkları tüm bilgi ve birikimi paylaşmaya başlamışlar. Bu sayede WISTA (Women’s International Shipping & Trading Association) doğmuş. Daha sonrasında ise saygın bir kurum haline gelerek, denizcilik sektöründe önemli bir yer almıştır. Hali hazırda Avrupa’da yaklaşık 20 ülkede faaliyet göstermektedir. 2009’un Mayıs ayında Türkiye’de de bir grup bayan denizci yönetim kurulunu oluşturdu ve bu sayede Türkiye ayağı da resmen kurulmuş oldu. WISTA’nın ilk amacı; denizcilik sektöründeki bayanların gün be gün yaşanan problemleri ya da fikirleri paylaşarak bu sayede tecrübe sahibi olmalarıdır. Denizcilik sektörünün farklı pozisyonlarında olan üyeler sayesinde değişik görüşler elde edebilmek de mümkün olmaktadır. Ben de bu kuruluşun bir üyesiyim ve içinde bulunmaktan da gurur duyuyorum. Ayrıca Deniz Ticaret Odası’nda meclis yedek üyesiyim. Aktif olarak da Uzakyol Kuruyük Taşımacılığı Meslek Komite üyeliğim var.


Son olarak siz hem çocukları olan, hem de çalışan bir annesiniz. Zor olmuyor mu?

Çocuklarınız olduğu zaman iş kadını olmak gerçekten zor aslında. Ben yalnız bir ebeveyn olarak çocuklarımla en iyi şekilde ilgilendiğimi düşünüyorum. Hayatın anlamı çocuklarımız... Okul dönüşlerinde evde ben karşılamak istiyorum mesela, bu her zaman mümkün olamıyor tabii ama elimden geleni yapıyorum. Çünkü bir çocuk için annesi tarafından evde karşılanmak bence anlatılamaz bir his. Rahmetli güzel annemin beni okul dönüşlerimde kapıyı sıcacık gülümsemesiyle açıp, öpmesi ve içerden gelen harika fırında pişmiş bir kek ya da kurabiyenin kokusu benim için çocukluğumun en güzel hatıralarından biridir. Yaşarken çoğu şeyin kıymetini bilemiyoruz, ama yaşanmış bu coşkular ileride karşımıza hayatın gerçek anlamları olarak çıkıyor. Aklınıza bile gelmeyen en küçük bir çocukluk anınız bazen hayatınızı bile değiştirebiliyor. Her gün işten çıkıp eve dönerken, acaba bu akşam hangi dersi çalışacağız ya da hangi ödevine yardım edeceğim diye düşünüyorum. Çoğunlukla çok zor bu; çünkü işte geçirdiğiniz yorucu, belki de sıkıntılı bir günün ardından eve gelip dinlenmek gibi lüksümüz yok biz annelerin. Ama çocuklarımın hayatlarında iyi bir anne olarak destek olmak, onların çok büyüttükleri bir problemi basitçe çözebilmek ve yüzlerindeki en küçük gülümsemeyi ve rahatlamayı görmek her şeye bedel… Mesela annemle yaşamış olduğum küçük bir anım aklıma geldi şu an. Sanırım yuvaya başlamıştım. Bir şeyler yazdırıp çizdiriyorlardı, ödev vermişlerdi. Eve geldim kalemim var, ama kalemtıraşım yok. Kalemin de ucu açık değil. Ağlıyorum; “Anne ne yapacağım, nasıl olacak?” diye. Annem mutfaktan sivri uçlu bir bıçak aldı geldi, kalemimin ucunu yonttu ve açtı. O an annem gözüme başka türlü gözüktü. “Vay” dedim, “Benim annem her problemi çözen nasıl akıllı bir anne”… İşte ben de çocuklarımın gözünde böyle olmak istiyorum, umarım başarıyorumdur.

Sonuç olarak, bir kadın hem evinin düzenini sağlamalı, hem çocuklarına bakmalı, hem kendiyle ilgilenebilmeli, hem sosyal olabilmeli ve bunun yanında da çalışıyorsa eğer ve bunu başarıyorsa, ki birçok annemiz var bu şekilde, o zaman işte diyorum güçlü kadın böyle olunur… 

 

virahaber.com
 

Bu haber toplam 2887 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.