1. YAZARLAR

  2. Prof. Dr. Uğur Özgöker

  3. TÜRKİYE – AB MÜZAKERE SÜRECİNDE SON SAFHA “ÇEVRE” BAŞLIĞININ AÇILMASI
Prof. Dr. Uğur Özgöker

Prof. Dr. Uğur Özgöker

Yazarın Tüm Yazıları >

TÜRKİYE – AB MÜZAKERE SÜRECİNDE SON SAFHA “ÇEVRE” BAŞLIĞININ AÇILMASI

A+A-

 

AB ile Türkiye arasında 3 Ekim 2005 tarihinden beri Hırvatistan’ la eş zamanlı olarak yürütülen müzakerelerde şimdiye kadar çok az mesafe kat edilmiştir.  Hem siyasi hem de ekonomik gelişmişlik düzeyi bakımdan Türkiye’den oldukça geri olan Hırvatistan 25 müzakere başlığını kapatmış ve en geç 2012 başında tam üye olacak duruma gelmiştir. Türkiye ile ise 12 başlık açılmış sadece 1 tanesi geçici olarak kapatılmıştır. Müzakereler bu hızla sürerse Türkiye, AB’nin 2014 de başlayacak 6 yıllık bütçe dönemine de yetişmeyecek ve üyelik 2021 yılına sarkacaktır. EURO alanındaki iktisadi kriz ve Avrasya’daki enerji krizi ile İran nükleer krizi gibi siyasi olaylar sonucu o zamana kadar AB dağılmazsa Türkiye ancak 1959 da ki müracaatının 62. Yılında AB’ye üye olabilecektir.

Bu 4,5 yıllık müzakere sürecinde Türkiye’nin uyumda en zorlanacağı ve en çok para sarf etmek zorunda kalacağı “Çevre” başlığı Aralık 2009 da ki AB Zirvesinde açılmıştır. Gerek özel sektör gerekse kamu sektörü AB Çevre Mevzuatına uymak için büyük teknolojik alt yapı, know-how ve sermaye gereksinimine ihtiyaç duyacaklardır. Yapılan hesaplamalara göre  “Çevre” konusunda hukuki mevzuat ve teknik altyapıya uyum sağlayacak kapasiteye sahip olsak bile 60 ila 80 milyar EURO arasında Türkiye’nin bir yatırım yapması gerekecektir. Bu miktar Türkiye’nin toplam GSMH’ sının % 8-10’una tekabül etmektedir. Bu muazzam zorunlu yatırım miktarının ne kadarının Türkiye ne kadarının AB tarafından finanse edileceği müzakere sürecinde belli olacaktır. Ancak 2008’deki küresel finansal krizi atlatmadan 2009’ da Yunanistan’da başlayan iktisadi krizle uğraşan AB, henüz Yunanistan’ı kurtarmak için ekonomik yardım planını uygulamaya koymadan kriz İspanya ve Portekiz’e sıçramış ve İrlanda’ya sirayet edeceğinin emareleri gözükmeye başlamıştır. İşte bütün bu fevkalade kötü ahval ve şartlar içinde AB’nin Türkiye’ye mali ve ekonomik yardım yapmasını beklemek ancak saflıkla izah edilebilir. Dolar kurundan hesaplanınca 100 milyar dolardan fazla bir yatırım gerektiren bu miktarın çok büyük bir kısmının Türk özel ve kamu sektörü ile yerel yönetimleri tarafından karşılanacağını şimdiden hesaba katmamız ve ona göre hazırlık yapmamız gerekmektedir.

İşin mali kısmını şimdilik ileri bir tarihe ertelersek, hukuki mevzuat ve teknik bilgi kısmını ele alıp inceleyerek ilgili çevreleri şimdiden bilgilendirmekte çok büyük yarar vardır.

 

 

AB ÇEVRE POLİTİKASININ OLUŞUMU

Avrupa bütünleşmesinin temel unsurlarından biri olarak kabul edilen serbest rekabetin ve serbest dolaşımın sağlanması, çevre alanında da ortak girişimleri ve ortak bir politikayı zorunlu kılmıştır.

 

Üye ülkelerde farklı çevre politikaları uygulanması, özellikle farklı çevresel ölçütlerin belirlenmesi, ürünlerin maliyetlerinin değişik olmasına sebep olabilmektedir. Benzer şekilde, bazı üye ülkelerdeki kalite standartları, diğer üye ülkelerde üretilen bazı ürünlerin o ülkelere girmesine engel teşkil edebilmektedir. Ayrıca, üye ülkelerin bazılarında hava ve su kirliliğini önlemek amacıyla gerekli görülen yatırımlar, ürünlerin maliyetini önemli ölçüde artırmaktadır. Bu ve benzeri hususlar nedeniyle de üye ülkeler arasında malların serbest dolaşımının ve serbest rekabetin tam olarak sağlanamaması gibi bir sorun ortaya çıkabilmektedir. Bu durumun önüne geçebilmek için ortak bir çevre politikası oluşturulması gerekli görülmüştür.

 

Ortak bir çevre politikası oluşturulmasına neden olan bir diğer önemli gelişme de üye ülkelerde erişilmiş bulunan yaşam kalitesinin daha da yükseltilebilmesi için doğal yaşam koşullarının sağlıklı bir biçimde devam ettirilmesinin ve geliştirilmesinin gerekli olduğunun anlaşılması olmuştur. Üye ülke toplumlarının bütünüyle daha iyi, kaliteli ve refah içinde yaşamasını sağlamaya yönelik bir proje olan Avrupa bütünleşmesinin, insan yaşamının sağlıklı bir biçimde devamı ve kalitesinin artırılması açısından öncelikli öneme sahip çevre ve doğal kaynakların korunması alanına yabancı kalması elbette ki düşünülemezdi

 

Avrupa Birliği’nin kendine özgü bir çevre politikası geliştirmesinin diğer bir nedeni siyasidir. Aynı ekonomik düzenin parçası olan ülkelerde çevre politikalarındaki farklılıklar nedeniyle,  koşullarının farklı şekillerde ve düzeylerde olması üye ülkelerce, siyasi bakımdan da, arzu edilmeyen bir durum olarak değerlendirilmiştir. En temel sebeplerden biri ise çevre kirlenmesinin siyasal sınırları tanımaması olgusudur.

 

Çevre kirliliğinin bir ülkeden diğerine kolaylıkla yayılması, Avrupa Birliği’ne Üye ülkeleri, ellerindeki imkânları bu konuda da ortaklaşa ve dayanışma içinde kullanmaya itmiştir. Ayrıca, çevre kirlenmesi ile mücadelenin kapsamlı araştırmalar, Kirlenmenin önlenmesi ve ortadan kaldırılmasının da kapsamlı çabalar gerektirmesi, bu alanda gerekli harcamaları paylaşma, işbirliğine ve işbölümüne gitme ihtiyacını artırmıştır.

Avrupa bütünleşmesini çevre sorunları ile ilgilenmeye yönlendiren bir baksa etken ise, Birlik dışından kaynaklanmıştır. 1972 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de yapılan Birleşmiş Milletler 6 Nisan Çevre Konferansı bu alanda Birliğin de harekete geçmesine zemin hazırlayıcı nitelikte olmuştur.

 

Avrupa Birliğinin çevre konusunda savunduğu çevre politikaları başlıklar halinde aşağıda sıralanmıştır. AB; hem siyasi hem ekonomik anlamda yarar sağlayacağı ve AB politikalarının en önemli unsurlarından biri olan “Çevre”; üye ülkelere ve aday ülkelere sunduğu çevre politikaları ile entegrasyonun standardize olması ve AB ülkeleri için serbest dolaşım ve siyasi arenada kolaylık sağlaması açısından çok önemli bir kolaylık sağlayacaktır.

 

Topluluğun çevre politikasının hedefleri, kısaca, kirliliği ortadan kaldırmak, azaltmak ve önlemek, doğanın ve doğal kaynakların, ekolojik dengeye zarar verecek şekilde işletilmesini önlemek ve rasyonel bir şekilde yönetilmelerini temin etmek, kalkınmaya, kalite gereksinimleriyle uyum içerisinde, özellikle de çalışma şartlarının ve çevrenin iyileştirilmesiyle yön vermek, kent planlaması ve toprak kullanımında çevresel etkilerin daha fazla hesaba katılmasını sağlamak, üye devletler dışındaki devletler, özellikle de uluslararası örgütlerle çevresel problemlere ortak çözüm aramak şeklinde sıralanabilir.

 

Avrupa Birliği’nin Çevre Politikası, AT Antlaşması’nın birçok maddesinde yer almaktadır. Bunların arasında iki tanesi önemlidir.(2. ve 174. Madde). AT Antlaşması sadece temel hükümleri belirlemektedir. Hukuki çerçeve, yönetmelikler ve yönergeler aracılığıyla geliştirilmektedir. Çevresel eylemler, çevre hakkındaki çok sayıda “Eylem Programı” yoluyla geliştirilmiştir.

2. Madde: Ortak eylemlerin ve politikaların yürürlüğe konulması yoluyla, Avrupa Topluluğu’na, diğer görevlerinin yanı sıra, çevre kalitesinin yükseltilmesi ve yüksek düzeyde korunmasını sağlamak görevini yüklemektedir.

 

174. Madde: Topluluğun kapasitesini ve Topluluk Çevre Politikası’nı yönetmede temel ilkeleri belirlemektedir.

 

AB Çevre Politikası’nın İlkeleri

 

Kirleten öder ilkesi :Topluluğun temel hedefidir. Amacı, kirletenin çevrenin kabul edilebilir bir duruma getirilmesi için gerekli olan koruma ve kontrol maliyetlerinin tümünü ödemesini sağlamaktır. Diğer bir deyişle koruma ve kontrol maliyetlerinin tümü üretilen mal ve hizmetlerin değerine yansıtılmalıdır

 

Bütünleyicilik ilkesi: (Çevrenin korunmasında topluluğun diğer politikalar içine entegre edilmesi) Topluluk çevre politikası, çevresel zararın, öncelikle kaynağında önlenmesi ilkesine dayanmaktadır. Topluluk mevzuatı bu ilkeyi, özellikle sürüm standartlarının çevre kalite ölçütlerini aştığı su ve atık sektörüne uygulamaktadır. Atık sektöründe, örneğin, atık nakillerinin sınırlandırılması amacıyla, atığın mümkün olduğunca üretim yerine yakın bir yerde yok edilmesi gerekmektedir

 

Kaynakta önleme ilkesi: Topluluk çevre politikası, çevresel zararın, öncelikle kaynağında önlenmesi ilkesine dayanmaktadır. Topluluk mevzuatı bu ilkeyi, özellikle sürüm standartlarının çevre kalite ölçütlerini aştığı su ve atık sektörüne uygulamaktadır. Atık sektöründe, örneğin, atık nakillerinin sınırlandırılması amacıyla, atığın mümkün olduğunca üretim yerine yakın bir yerde yok edilmesi gerekmektedir   

 

Önleme ilkesi; (Zararın ortaya çıkmasından önce gerekli önlemlerin alınması) Bu ilke, Antlaşmalara Tek Senet ile eklenmiştir. Önleme ilkesi, zararın tam olarak ortaya çıkmasından önce gerekli önlemlerin alınması gereğinin altını çizmektedir. Bu ilkeye 3. Çevre Eylem Programı’nda atıf yapılmıştır. Önleme ilkesinin uygulanabilmesi için karşılanması gereken koşullar; bilginin tüm karar vericiler için kullanılabilir (mevcut) olması, gerçek durumun karar alma süreçlerinin erken bir aşamasında değerlendirilmesi ve Topluluk tarafından kabul edilmiş olan tedbirlerin üye ülke iç hukuklarına aktarılıp aktarılmadığının izlenmesidir.

 

Tedbirli olma ilkesi Çevre açısından olumsuz sonuç oluşturacak belli bir fiilin bilimsel kanıtı beklemeden önlem alınması

 

AB Çevre Politikası’nda Temel Uygulama Alanları

 

Hava Kalitesi

Küresel ısınmanın ana sebeplerinden birisi olan hava kirliliğinin azaltılması sadece AB'nin değil tüm dünyanın öncelikli kaygılarından birini teşkil etmektedir. Bu kaygılar neticesinde 1992'de Birleşmiş Milletler İklim Değişiklikleri Konvansiyonu ve 1997 Kyoto Protokolü yürürlüğe girmiştir. ve Protokole taraf ülkeler 2008-2012 döneminde sera etkisi olan gazların emisyonunu %8 indirerek 1990 seviyelerine indirmeyi kabul etmişlerdir.. .
       

Kyoto Protokolüne taraf olmanın neticesinde AB, iklim değişiklikleri ile ilgili ‘Sera Etkili Gazların Ticareti ve İklim Değişiklikleri’ başlıklı bir programı uygulamaya koydu. Program; enerji, ulaştırma, sanayi ve özellikle araştırmayı öncelikli alanlar olarak sıraladı ve AB Üye Devletleri arasındaki ticaretle ilgili olarak da sera etkili gaz emisyonlarına dair ‘Sera etkili Gazların Ticareti ve İklim Değişiklikleri’ başlıklı bir Yeşil          Kitap   yayınlanmıştır.
 

Hava kalitesi sorunu artık pek çok Avrupa vatandaşı için önemli bir husustur. Ayrıca bu konu Avrupa Birliği’nin en aktif olduğu alanlarından biridir. 1970'lerin başlarından bu yana, AB hava kalitesini iyileştirmek için atmosferde ki zararlı madde emisyonlarını kontrol ederek, yakıt kalitesinin iyileştirilmesi, ulaşım ve enerji sektörlerinde içine çevre koruma gereksinimleri entegre ederek geliştirmeye çalışmaktadır.

 

AB mevzuatının sonucu olarak, hava kirliliği yaratan kükürtdioksit, kurşun , azot oksitler, karbon monoksit ve benzin gibi hava kirliliği yaratan maddeler konusunda ilerleme kaydedilmiştir.. Ancak, bazı zararlı emisyonlarda  ir azalma olmasına rağmen, hava kalitesi sorunları  devam etmektedir. Mevcut partiküller hala sağlığa zarar vermektedir. Avrupa’da ulusal, yerel ve uluslararası seviyede daha fazla iyileştirme yapılması gerekmektedir.

 

Tehlikeli Kimyasallar

Avrupa Birliği kimyasallar konusunda kimyasalların kaydı, değerlendirilmesi, izni ve kısıtlanmasını (REACH) öngören  yeni bir mevzuata sahiptir.  1 Haziran 2007’de yürürlüğe girmiştir ve bir dizi AB Yönetmelik ve Tüzüğünü kapsamakta ve onları tek bir sistem altında toplamaktadır Tüzükle amaçlanan insan ve çevre sağlığını daha üst düzeyde korumayı sağlamak ve kimyasallar hakkında daha fazla bilgi sahibi olarak bu bilgileri toplumla paylaşmaktır. AB üye ülkelerinde yılda bir tonun üzerinde tüketilen kanserojen, mutajen, üreme için toksik maddelerin, yılda 100 tonun üzerinde sudaki organizmalar için çok toksik, su ortamında uzun süreli olumsuz etkilere neden olabilecek maddelerin ve yılda 1.000 tonun üzerindeki faz-içi maddelerin ise 30 Kasım 2010 tarihine kadar son kayıt yaptırılması gerekmektedir. Yılda 100-1000 ton arasında tüketilen faz-içi maddelerin son kayıt tarihi 31 Mayıs 2013 iken, yılda 1-100 ton arasında tüketilen faz-içi maddelerin son kayıt tarihi 31 Mayıs 2018'dir. Ön kayıt yapılması yoluyla 2018 yılına kadar REACH kayıt sistemine kaydı yapılan maddelerin AB ülkelerinde tüketilmesine ara verilmeden devam edilmesi sağlanmış olacaktır.

 

Su Kalitesi

Avrupa Birliği su koruma ve yönetimi için bir direktif oluşturmuştur. Çerçeve Direktifi, Avrupa suları, özellikleri kimlikleri, özellikli havza bölgeleri ve yönetim planları bazında ve her çeşit su için uygun önlemler ve programlarının benimsenmesini sağlamaktadır.Bu çerçeve direktifi Avrupa Birliği iç denizler,yeraltı sular, kıyı suları,geçiş sularının yönetimi sağlanmaktadır.Su kirliliğini azaltmak ve önlemek, sürdürülebililir su kullanımını teşvik etmek ,suda yaşayan çevreyi korumak,suda yaşayan ekosistemlerin durumunu geliştirmek ,seller ve kuraklık etkilerini azaltmak için  oluşturulmuştur.

 

Atık Yönetimi

Avrupa Birliğinin Atık Mevzuatı ile ilgili 21 Aralık 2005 yılında yayımladığı direktifi ile   (COM(2005) 666) sunduğu stratejilerin amacı atık üretimi ve yönetiminden kaynaklanan çevre basıncını azaltmak konusunda kılavuzluk etmek ve bilgilendirmektir stratejinin ana hedefi atık önleme ve etkili geri atık geri dönüşümü uygulamak ve sağlamaktır.

 

 Endüstriyel Kirliliğin Kontrolü ve Risk Yönetimi

1980’lerden önce, endüstriyel donanımlarla ilgili hiçbir önemli AB mevzuatı bulunmamaktaydı. Konsey, asit yağmurlarını dikkate alarak endüstriyel tesislerden kaynaklanan hava kirliliğinin önlenmesiyle ilgili 84/360/EEC sayılı Direktif’i kabul etmiştir. Endüstriyel üretim süreçleri Avrupa’daki toplam kirlilik içinde önemli bir yere sahiptir ve bunların sürdürülebilir çevre koşulları önünde bir engel teşkil etmesinin önüne geçilmelidir. Bu başlık altındaki Direktif ve Tüzüklerin kapsadığı baslıca alanlar; endüstriyel emisyonların kontrolü, önemli kazaların sebep olduğu zararların kontrolü ve çevresel muhasebe ile eko-etiketlenmesidir.

 

 

Doğanın Korunumu ve Biyoçeşitlilik

Şehirleşme ve endüstriyel gelişme, Birlik içinde biyo-çeşitliliği tehdit etmekte ve Avrupa ekosistemlerinin tüm türleri baskıya maruz kalmaktadır. 1992 yılında oluşturulan Biyo-çeşitlilik Hakkında Sözleşme, Avrupa Birliği’nin sınırları içinde ve ötesinde habitatların ve türlerin programlarının çerçevesini çizmektedir. Bu konudaki Topluluk Stratejisi, Avrupa habitatları ve aralarındaki koridorların ağını oluşturarak habitatların korunması ve önemli habitatların içinde ve çevresinde sürdürülebilir toprak yönetim uygulamalarının tevsikinin birleştirilmesidir. Kırsal bölgelerin kalkındırılması yönündeki Birlik politikaları da hayata geçirilirken, bu bölgelerdeki projelerin çevresel değerlendirme gerekleri dikkate alınmaktadır. Birlik ayrıca uzun bir süredir gelişmekte olan ülkelerde de nesli tükenme tehlikesiyle karsı karsıya olan türlerin korunması ve milli parkların yönetimine ilişkin programlar da dâhil olmak üzere doğayı koruma projelerini desteklemektedir.

 

İklim Değişikliği

İklim değişikliği ile mücadelede Avrupa Birliği, uluslararası topluluğun en ön saflarında yer almaktadır. 19. yüzyıldan bu yana Dünya yüzey sıcaklığı ortalama 0.3-0.6 C° derece artmıştır. Araştırmalar da karbondioksit ve sera etkisine yol açan diğer gazların emisyonuna sebep olan fosil yakıt kullanımı ve ağaçların yok edilmesi gibi, insan faaliyetlerinin olumsuz etkisini ortaya koymaktadır. Birlik, iklim değişikliği ile mücadele konusundaki çerçeve stratejisini 1990’lı yılların basında çizmiş ve 1992 yılındaki Rio Zirvesi’nde kabul edilen Birleşmiş Milletler iklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne katkıda bulunmuştur. AB, iklimle ilgili pek çok inisiyatifin yanında elektriğin yenilenebilir enerjiden alınmasını ve yakıt ekonomisinin iyileştirilmesini teşvik etmektedir. 6klim değişikliği ile ilgili olarak 1997 yılında BM’ye üye ülkeler tarafından kabul edilen Kyoto Protokolü de Birlik tarafından imzalanmıştır.

 

Yatay Mevzuat

4. Çevre Eylem Programı’nın sonucu olan Çevre ile ilgili Bilgiye Ulaşma Özgürlüğüne dair konsey direktifi, çevreye ilişkin bilgiye ulaşma hususunda ilke ve kuralları açıklamaktadır. Özellikle kamu yetkililerinin bilgiye ulaşmaları ve sahip oldukları çevreyle ilgili bilginin dağıtımı için gerekli önlemleri almaları beklenmektedir. Direktif ayrıca bilginin hangi temel şart ve koşullarda ulaşılabilir olacağını da ortaya koymaktadır. Yalnız kamu yetkililerinin değil, çevre ile ilgili sorumlulukları olan ve kamu yetkililerinin kontrolünde bulunan kurumların da bilgi arzını sağlamaları gerekmektedir. Özel ve tüzel kişiler herhangi bir ispatına gerek kalmadan çevrenin durumuna dair bilgi sorma hakkına sahiptir. istenen bilginin verilmesi için ilgili kuruma en fazla iki ay olmak üzere makul bir süre verilmektedir. Bu direktifler aşağıda sunulmuştur

ü            ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi)

ü            SÇD (Stratejik Çevresel Değerlendirme)

ü            Çevresel bilgiye erişim

ü            Raporlama

ü            Avrupa Çevre Ajansı(AÇA)

ü            LIFE (Çevre için mali araç)

Avrupa Birliği kendi ortak çevre müktesebatı haricinde KYOTO gibi BM kapsamında uluslararası çevre sözleşmelerini de imzalayarak taraf olmuştur.

 

Yrd. Doç. Dr. Uğur ÖZGÖKER

KADİR HAS ÜNİVERSİTESİ AB Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü

 

  

 

Bu yazı toplam 1803 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.