Araştırmacılık Hayatımın İlk Göz Ağrısı Midyenin, Anımsatıkları ve Düşündürdükleri

Nezih Bilecik

Basın yayın organlarında midye ile ilgili haberler hiç eksik olmaz. Hatta köşe yazarlarının bile midye konusunu işledikleri görülür. Özellikle midye yetiştiriciliği ile ilgili bilgilendirmeler de yerel ve ulusal gazetelerde kendine yer bula gelir.

Ülkemiz midyeleri hakkında ilk genel bilgilendirme Osmanlıların son döneminde İstanbul Balıkhanesi Müdürü olan Karekin Deveciyan’ın 1915 yılında eski Türkçe olarak yayımladığı “Balık ve Balıkçılık” adlı eserinde görülmektedir. Daha sonraları Deveciyan (Şekil 1) bazı değişiklikler ve düzeltmeler yaparak bu eserini 1926 yılında bu kere Fransızca olarak “Pêche et Pêcherie en Turquie – Türkiye’de Balık ve Balıkçılık” adıyla yayımlamıştır. Deveciyan kitabının 15. Bölümünde yumuşakçalardan midyeye de yer vermiştir. Deveciyan midyenin genel yaşamsal özelliklerine ve denizlerimizdeki dağılımına gözlemsel olarak açıklık getirmektedir. Midyelerin Haliç ve Boğaziçi’ndeki varlığına, dağılımına ve özelliğine etki eden faktörlere de değinen yazar İstanbul Balıkhanesinde midyelerin konumuna uygun olarak salmalık, dolmalık, pilakilik ve tavalık olarak satışının yapıldığını belirten bu kitabın en önemli özelliği onun ülkemizdeki balıkçılıkla ilgili ilk yazınsal kaynak olmasıdır.

Şekil 1. Ülkemizde ilk balıkçılık yayınını gerçekleştiren kişi: Karekin Deveciyan.

Kişisel olarak midye konusunun mesleki yaşantımda ayrıcalıklı ve öncelikli bir konumu olmuştur. 1969 yılında Et ve Balık Kurumu (EBK) bünyesindeki Balıkçılık Müessesesi Müdürlüğünde bir dizi araştırma programı hayata geçirilmişti. Bunlardan biri de “Türkiye’nin Karadeniz Kıta Sahanlığındaki Midyelerin Derinliklere ve Bölgelere Göre Dağılımlarının Etüdü” projesi idi. Amaç Karadeniz sahilimizdeki midye yataklarının ticari açıdan değerlendirilmesi ve bununla ilgili bir sanayinin kurulup kurulamayacağı idi. Projenin gündeme taşınmasının iki nedeni vardı. Birincisi midye konusunda yurt dışından gelen taleplerdi.  Diğeri ise Rus araştırıcılarının 20. yüzyılın ilk yarısında midye konusunda yaptığı çok sayıdaki araştırmaların ortaya koyduğu olumlu sonuçlardı.  Özellikle ünlü Rus bilgini Vorobyev’in Karadeniz midye stokları üzerine yaptığı araştırmalar dikkat çekiciydi(1).

1954 yılında Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü – Food and Agriculture Organization of the United Nations (FAO) uzmanlarından Amerikalı Dr. Rounsefel ile Norveç Balıkçılık Araştırma Genel Müdürlüğü’nden Mr. Aasen’in (Şekil 2) zamanın Türk Hükümetine yaptıkları öneri üzerine EBK bünyesinde salt uygulamalı balıkçılık araştırmalarına yönelik olarak 11 Mayıs 1955’te Beşiktaş’ta Balıkçılık Araştırma Merkezi (BAM) kurulmuştu. BAM’ın gündemine aldığı çok sayıdaki araştırma programlarından birini de midye konusu teşkil etmişti.  

Bununla ilgili detaylı bilgilendirmeler de bu kuruluş bünyesindeki Biyolog İlham Artüz (Şekil 3) tarafından 1957 yılında “Midyelerimiz ve Türkiye Balık Sanayiindeki İstikbali Hakkında” başlığı altında yapılmıştı(2). Ne var ki BAM’ın 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleştirilen askeri darbe sonucu oluşturulan yeni yönetimin, sağlıklı olmayan düşünce ve tasarrufu sonucu 26 Aralık 1960 tarihinde tüm araştırmaları durduruldu, ardından da kapatıldı. Haliyle midye konusunda yapılabilecek olası araştırmaların da önü kesilmiş oldu. Daha sonra teşkilat aynı yerde araştırmalar haricinde ticari ağırlıklı olarak Balıkçılık Müdürlüğü adı altında faaliyet gösterdi. Ardından 13.08.1968 tarihinde Balıkçılık Müessesesi Müdürlüğü adı altında yeniden yapılandırıldı ve araştırmalara tekrardan programlarında sınırlı düzeyde yer verildi. Bu programlardan biri de midyeler üzerine oldu(3).

   

Şekil 2. Norveç’li Balıkçılık Biyolojisi Uzmanı Mr. Olav Aasen

  

Şekil 3. Balıkçılık Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir araştırma seferinde Balıkçılık Biyoloğu İlham Artüz’ün temperatür değerlerini kayıt altına alması.

Balıkçılık Müessesesi Müdürlüğü bünyesinde midye araştırması Anadolu Karaburun ile Şile arasındaki bölgede büyük bir heyecanla 1969 ilkbaharında Balıkçılık Biyoloğu Necla Gürtürk’ün liderliğinde başladı (Şekil 4a-b).

Şekil 4a. 1969 İlkbaharında Şile bölgesinde gerçekleştirilen ilk midye araştırma seferine katılan personel.

 

Şekil 4b. 1969 İlkbaharı ilk midye seferinden bir fotoğraf. Solda müdürlük müşaviri Yezdan Nabel ve sağda Balıkçılık Biyoloğu Nezih Bilecik.

Daha sonraki aşamada midye araştırması konusunda tüm yükümlülük ve proje liderliği bana devredildi. Batıda İğneada’dan, doğuda Sinop Gerze Çayağzına kadar olan bölgede 16 metre uzunluğunda, 138 HP ve saatte 6 mil yapabilen 42 gros tonluk Pisi ve Yayın ile 21 metre uzunluğunda 180 HP ve saatte 8 mil yapabilen 83 gros tonluk Sazan (Şekil 4), ağız açıklığı 140 cm, ağız yüksekliği ise 18 cm olan İngiliz tipi çift dreçle 20-80 metre arasında kalan tüm alanlar belirlenen ölçütler çerçevesinde kıyıya paralel şekilde tarandı. Çalışma esnasında Pisi ve Yayın teknelerinin hızı 1,5 mile, Sazan teknesinin hızı ise 2,0 mile düşürüldü, taramalar ise 10’ar dakika üzerinden gerçekleştirildi. Bu süreçte Pisi ve Yayın tekneleriyle 648 m2‘lik, Sazan teknesiyle ise 864 m2‘lik alan tarandı. Sonuçta midyelerin dağılımları derinlikler itibariyle belirlendi, kısmi verimlilik gösteren sahalar saptandı. Bunların yanı sıra midyeler ile ilgili olarak biyometrik ve volumetrik çalışmalar da gerçekleştirildi. Bu araştırma programına ilaveten Karadeniz kıta sahanlığımızda dip balıkları ile ilgili olarak mevsimsel olarak yapılan trol çalışmalarında elde edilen midyeler de değerlendirmeye dâhil edildi (Şekil 5). Trol araştırmalarında 35 metre uzunluğunda, 380 HP ve saatte 10 mil yapabilen 173 gros tonluk, çalışma esnasında hızı 3 mile düşürülen Arar gemisinden yararlanılmıştır. Dip balığı araştırmalarında yerli tip trol ağı ile Alman tipi trol ağı kullanılmıştır. Trol çalışmaları 60 dakika üzerinden gerçekleştirilmiş olup ağların ağız açıklıkları 16-30 metre arasında değişmiştir. Bir saat sonunda ise “Ağın ağız açıklığı x 5556 m = xm2‘lik alan taraması yapılmıştır.

Şekil 4. Karadeniz’de midye araştırmalarında da kullanılan gemilerden Sazan av gemisi

                            

Şekil 5a. Karadeniz kıta sahanlığımızın 20-80 m derinliklerini kapsayan alanda dreç/algarna ile midye araştırmasının gerçekleştirildiği bölgeler.

Şekil 5b. Karadeniz kıta sahanlığımızda trol araştırmalarının gerçekleştirildiği bölgeler [1.Kelağra Burnu-Kefken adası. 2. Kefken adası-Kdz Ereğlisi. 3 Sinop Bölgesi (Sinop Burnu –Kızılırmak) 4. Samsun Bölgesi (Kızılırmak-Çaltı Burnu)].

Midye ile ilgili olarak yaptığım araştırmaların başlangıç dönemi yaşantımda ilginç gelişmelere sahne olmuştu. Sonuçta bu süreç araştırmacı kavramının benliğimde pekişmesinin de nedenini oluşturmuştu. 27 yaşımda kendimi saha araştırmaları bakımından son derece geniş olanaklara sahip bir ortamda bulmuştum. Çok sayıdaki av gemisi, usta balıkçı personelinin varlığı ve uyumlu yardımcı personel ile araştırmalara dört elle sarılmıştım. Çalışma alanında dreci atacağımız noktanın ilkin echo sounder cihazı ile dip derinliği belirleniyor, bunu takiben sektans aleti ile station pointer kullanarak mevki tayini yapılıyor ve harita üzerinde işleniyordu. Ardından da Pisi, Yayın veya Sazan teknesinin iskele ve sancak tarafından 2 balıkçı personeli tarafından dreçler denize atılıyor ve atıldığı derinliğin 3 katı uzunluğunda 12 mm çapındaki galvaniz çelik tel bırakılıyor, dreçler deniz tabanına eriştikten sonra 10 dakikalık çekim gerçekleştiriliyordu. Çekim bittikten sonra yine harita üzerinde bitim noktası belirleniyordu.

İtiraf etmek gerekirse balıkçı personeli bu çalışmaları yapma konusunda pek de hoşnut değildi. Nedeni ise 2,5 metre uzunluğundaki dreç torbası denizden çekilip (Şekil 6), güvertenin orta bölümüne boşaltıldıktan sonra (Şekil 7) onun içinden canlı midyelerin ayıklanması, tartılması, numune alınması, diğer canlı türlerinin ayrılması, boş midye kabukları ile dip çamurunun temizlenmesi seri çalışmayı gerektiriyordu. Her 10 dakikalık gidiş mesafesinden sonra yeni atım noktasında aynı işlem tekrarlanıyordu. Haliyle balıkçı personeli nefes almaya dahi fırsat bulamıyordu. Üstelik her bir drecin 50 kiloyu aşan ağırlığı da onları zorlayan bir tablo yaratıyordu. Sabahın çok erken saatlerinde başlayan bu çalışmalar uygun hava koşullarında gün batımına kadar kesintisiz sürdürülürdü. Akabinde tekne bağlama noktasına hareket ettiğinde personel nefes alma olanağına kavuşurdu. Teknedeki araştırmacı bireylerin haricindeki tüm personel aslında trol araştırmaları ile ilgili çalışmalara tutkundu. Nedeni ise ortada balığın cazibesi (Şekil 8) ve ağ atımının sınırlı olması, bunun yanı sıra geniş bir dinlenme zamanını bulabilmiş olmalarıydı. Bu nedenle midye seferine görevlendirilen balıkçılar bir yerde kendilerini cezalı personel gibi de gördükleri olurdu.

Şekil 6. Midye avında kullanılan dreç’in/algarna’nın balıkçı personeli Halil Ekiz tarafından güverteye alınışı.

Şekil 7. Balıkçı personelin gönülsüz yaptığı çalışma. Güverteye boşaltılan algarna torba içeriğinden midyelerin ayıklanması.

Şekil. 8. Balıkçı personelin gönülden yaptığı çalışma: Trol araştırma programları. Trol ağının güverteye boşaltılmasından sonra balıkların genel görüntüsü (Ağustos 1971).

Tekne denizdeki çalışma bittiğinde bağlama noktasına hareket ederdi. O dakikadan sonra benim için daha da yoğun bir çalışma saatleri devreye girerdi. Midye örnekleri üzerinde klasik olarak tek tek ağırlık ve boy ölçümleri yapılırdı. Her bir midyenin l (uzunluk), h (yükseklik) ve b (kalınlık) ölçümleri kayıt altına alınır, bunun yanı sıra midyenin su taşırma yöntemi ile kondisyon indeksini belirleyici çalışmalara devam edilirdi. 

1969 yılı Temmuz’unda Kefken Adası ile Sakarya Nehri arasında kalan sahada araştırmaları sürdürüyordum. 20 Temmuz günü çalışmalarımızı bitirdikten sonra Pisi teknesi ile Kefken Adası barınağına demir attık. Yorgun olan personel istirahate çekildi.  Ben ise zevkli fakat çok zaman alıcı olan boy gruplarına göre midyelerde çok yönlü volumetrik çalışmalarımı sürdürüyordum. Vakit gece yarısını bulmuştu ve o sırada Ankara Radyosu Kennedy Uzay Merkezi’nden Amerikalıların Kartal adlı Apollo 11 Modülü’nün aya inişini canlı yayın olarak veriyordu. O ara tüm dikkatimi radyoya vermiştim. Aya iniş için geri sayım başladığında ise heyecanım tavan yapmıştı. 9, 8, 7, 6, 5, 4, 3, 2, 1, 0 ve Apollo 11 aya indi. Böylelikle insanoğlu için inanılmaz bir olay gerçekleştirilmişti (Şekil 9). Aydaki Sükûnet Denizi’ne inen Apollo 11’den 6 saat sonra modülden çıkan iki Amerikalı astronottan Neil Armstrong aya ilk ayak basan astronot oldu, onu arkasından Edwin Buzz Aldrin izledi.

 

Şekil 9. Midye araştırmalarını gerçekleştirdiğim süreçte araştırma azmimi gölgeleyen Apollo 11 Ay Modülü ve Apollo 11 mürettebatı. Soldan sağa Armstrong, Collins,  Aldrin,

Apollo 11’in aya inmesini 600 milyon insan televizyonları başında nefeslerini tutmuş heyecanla bu başarılı inişi izleyip alkış tuttuğunda, hayatımda benliğimde ilk kez bir eziklik hissettim. Ardından da elimdeki işi olduğu gibi bıraktım. “El âlem aya iniyor, sen burada kalkmışsın midyenin l, h, b’siyle, bilmem efendim kondisyonuyla uğraşıyorsun” diye söylendim ve buruk duygularla yatağıma uzandım. Apollo 11 ile gerçekleştirilen bu olağanüstü durum benim midye araştırmalarıma psikolojik açıdan büyük sekte vurdu, hevesim kaçmış ve çalışma arzum ise taban yapmıştı. Akabinde 3-4 gün sonra geri dönüşe geçildi ve Beşiktaş’taki Müdürlük binamıza intikal ettik.

Çalışma odam Boğaziçi’ni görsellik açısından olağanüstü güzellikte kucaklayan bir noktadaydı (şimdilerde o yer 5 yıldızlı bir otel oldu, adı da “Four Seasons Hotel Istanbul at the Bosphorus”). Sefer dönüşü odama çıktığımda oda arkadaşım Dr. Nebia Kutaygil beni son derece keyifsiz görünce “Hayrola Nezih bir şey mi oldu” dedi. Ben de “Daha ne olacak, el âlem aya ayak basıyor, ben ise kalkmışım kumpasla (Şekil 10) midyenin l, h, b’sini ölçüyorum” (Şekil 11) dedim. Arkasından da yaptığım çalışmayı itibarsızlaştıran söylemde bulundum.

Şekil 10. Midye biyometrik ölçümünde kullanılan kumpas aleti.

 

Şekil 11. Midyede ölçüm yapılan kısımlar. a) Boy, b) Kalınlık, c) genişlik.

13 Ekim 2014 tarihinde sonsuzluğa uğurladığımız iyilik timsali, bir İstanbul hanımefendisi, aynı zamanda mesleki donanım ve terbiyesi açısından çok şeyler borçlu olduğum Dr. Nebia Kutaygil (Şekil 12) bu söylemim üzerine bana anımsadığım kadarıyla şu sözleri söylemişti. “Nezihçim, bilimsel çalışmaların küçüğü büyüğü olmaz. Her araştırmanın mutlak bir değeri vardır. Her araştırma kendi çerçevesinde bir değerdir. Sen zannediyor musun ki uzay modülünün ve astronotların aya inmesi salt o astronotların bir başarısıdır. Modülün ve astronotların aya inmesi yüzlerce uzay bilimcisinin, mühendislerinin yıllarca süren ortak çalışmalarının bir sonucudur. Görüntüde uzay modülü ve astronotlar vardır ama aslında bu yeryüzündeki tüm uzay bilimcilerinin ve mühendislerinin ortak çalışmalarının zaferidir. Bu nedenle tek başına yaptığın görevi küçük görme her araştırmanın bilim dünyasında değerli bir yeri vardır. Bu nedenle yine heyecanla ve şevkle çalışmalarına kaldığın yerden devam etmelisin”. İşte bu sözler benim kendime gelmeme neden oldu ve kısa bir süre içerisinde içimdeki o olumsuz duyguları sıfırladım. Arkasından da öngörülen araştırma takvimi açısından zamanı geldiğinde araştırmalara kaldığım yerden daha büyük şevk ve heyecanla sevgili kardeşim meslektaşım Mustafa Cebeci (Dr.) (Şekil 13) ile devam etmiştim. Bunun sonucunda ilk uluslararası bilimsel tebliğim de midye üzerine oldu ve bu çalışma 1975 yılında Akdeniz Bilimsel Toplantılarının Sonuç Raporları’nda (Rapports et Procés-Verbaux Des Réunions) yayımlandı.(4).  Bu gelişmeler zamanın Ticaret Bakanlığı bünyesindeki EBK’nın balıkçılık araştırmalarını ikinci ve son kez noktalamasından sonra bilahare görev yaptığım Tarım Bakanlığında konu ilgilisi yatırımcılara muhatap olma ortamını ve akabinde ilk midye kültürü üretiminin de ülkemizde hayat bulmasının nedenini oluşturdu. Bu nedenle 1969 yaz döneminde midyenin l, h, b’siyle mi uğraşacağım yakınması, günü gelince beni onurlandıran bir oluşumu sunmaktan kendini esirgemedi.

Şekil 12. Mesleki hayatımda feyz aldığım insan: Biyolog Dr. Nebia Kutaygil.

  

Şekil 13. Karadeniz’de 1972 yılında çıkılan bir araştırma seferinde Biyolog Mustafa Cebeci (Dr.) ile Amasra’da çekilmiş bir fotograf.

Yazının devamı 14 Kasım Pazartesi günü yayınlanacak.