Dünyanın bittiği yer; Nullarbor Uçurumları

MERAL ÇİNAR
İnsanoğlu yaşadıklarının veya yaşayamadıklarının sonucunu merak eder her zaman. Mutluluğumuzun, hüzünlerimizin, başarımızın, hayatımızın sonucu ne? Sonunda nereye varıyoruz? Ana rahmine düştüğümüzde başlayan hikayemiz devam ederken kim bilir kaç defa bitiyor, kaç defa tekrar başlıyor yeryüzünde? Peki yeryüzü... İçinde yaşadığımız atmosferin de bir sonu var mı, bittiği bir nokta? Diğerlerini bilmiyorum ama yeryüzünün bittiği bir yer var sanırım: Avustralya’nın güneyindeki Nullarbor Uçurumları.

Latincede "ağaçsız" anlamına gelen Nullarbor Uçurumları yaklaşık 200.000 kilometrelik bir alanı kaplıyor. En geniş noktasından ölçüldüğünde 1100 km uzunluğunda. Okyanusun mavi dalgaları köpürerek dünyanın en geniş kireç taşı oluşumuna çarpıyor. Bryozonlar, foraminifer, ekinoidler ve kırmızı alglerden meydana gelen kalkerli bir kireç taşı oluşumu. Bir teoriye göre yer kabuğu sayesinde yükselen Nullarbor Ovası sığ deniz yatağından dönüşmüş. Bölgede fazlaca yer altı mağarası bulunmakta. Güney Avustralya’da bu mağaralar halka açıkken Kuzey Avustralya’da hükümetten alınan özel izinle ziyaret edilebiliyor.



Aborjinler için büyük önem taşıyor

Aborjinlerin düş zamanı mitindeki yaratılışın önemli bir konusu da "Gökkuşağı Yılanı"dır. Saygı duyulan ve korkulan Gökkuşağı Yılanı Bolong, Avusturya’daki Aborjin kabilelerinin yaratıcısı olarak bilinir. Hikayeye göre tüm yer küre düş zamanında uyuyordu, hiçbir şey hareket etmiyordu. Sonra bir gün Bolong uykusundan uyandı, hareket etmeye başladı, kayaları iteledi. Ortaya çıktığında çevresine bakındı, gittiği her yere izini bıraktı. Sonra yoruldu ve uyudu. Ama izi yeryüzündeydi. Her yeri dolaştıktan sonra ilk ortaya çıktığı yere geldi ve kurbağalara seslendi. Oysa kurbağalar, yer kabuğunun altından gelmek için çok yavaştılar. Karınları, uykuları için biriktirdikleri suyla doluydu. Bolong onların midelerini gıdıkladı ve su baloncukları yeryüzüne dağıldı, Gökkuşağı Yılanı’nın bıraktığı izleri doldurdu. Göller ve nehirler böyle oluştu. Sonra çimenler ve ağaçlar. Yeryüzünde hayat başlayınca hayvanlar, kuşlar ve sürüngenler uyandı. Gökkuşağı Yılanı’nı izleyerek bütün yeryüzünü dolaştılar. Ancak kutsal Gökkuşağı Yılanı Avusturya’nın güneyine Nullarbor Uçurumları'ndan geçmedi. Çünkü burada ne bir bitki örtüsü ne de bir hayvan yaşıyordu.

Bölgeyi bir baştan bir başa geçmek, Avustralyalılar açısından kültürel bir öneme sahip. Bölge özellikle yarı-göçebe olarak bilinen Aborjinler, Spinifex ve Wangai halkları tarafından kullanılıyor. Aborjin geleneklerine göre kişi manevi yolculuğunu tamamlarken çevreye hiç zarar vermemeli, doğadan sadece ihtiyacı kadar olanı almalı ve geri kalanını doğaya teslim etmelidir. Bu yüzden yanlarında su bile depolamayan Aborjinler için maddi bağımlılık maneviyata ulaşmadaki en büyük engeldir. Bu taş çölünü geçerken kendi geleneklerine ve ruhlarına da ulaşıyorlar.

Nullarbor Uçurumları Aborjinlerin geleneklerinin uygulanabilirliği açısından oldukça elverişli bir bölge. Bir taş çölünde doğayı anlamaya çalışan insan onunla arasındaki bağı kuvvetlendirirken, ondan faydalanmayı ve onunla barışmayı da öğreniyor. Öyle ki doğayı tanımaya çalışan insan onu hissetmeyi öğreniyor ve hayatının her aşamasında ona saygılı davranıyor. Avcılıkla uğraşan Aborjinler avladıkları hayvandan yalnızca ihtiyaçları kadar faydalanırlar. Yeterince eti alınan hayvanı doğanın diğer canlılarının da ondan faydalanabilmesi için yaşamının bittiği yere bırakırlar. Böylece doğa olağan döngüsünü devam ettirecektir.

Bir yanında bir kaya çölünün diğer yanında ise hırçın maviliklerin egemen olduğu bir okyanusa sahip olan bölge, insanın varlığını sorgulamasına neden olurken her şeyin bir sonu varsa eğer, "Yeryüzünün Bittiği Nokta" olarak dünyanın sonunda bir yerdeyim dedirtebiliyor insana.