Atasözü mü, hata sözü mü?

HAKKI ŞEN

 

 

Toprak soylu, deniz kaçkını yurdum insanının denize bu kadar yakınken, bu kadar uzak durması maharetten sayılıyor bu ülkede. Kurumsallaşmış firmalar bile, deniz ile ilgili en önemli sosyal sorumluluk projelerine, kurumsal kimliğime uymuyor deyip sırra kadem basabiliyor. Denizi seviyor gibi gözüküyoruz ama yılın üç beş ayı kumsalda kayseri pastırması gibi morarmak için kullanmanın dışında denizin pek de aklımıza geldiği söylenmez. Gerisi kocaman bir su kütlesi olmanın dışında hiç bir anlam ifade etmez. Peki, bu deniz kaçkınlığı mirası bize nereden geliyor? Tabii ki atalarımızdan geliyor.

 

Gelin bir kaç atasözüne bir göz atalım; “Denize düşen yılana sarılır”, “Deniz kadın gibidir; hiç güven olmaz”, “Denizde sayısız fayda var, ama selamet istersen kıyıda bulursun”. İşte atalarımızın söyledikleri bunlar.

 

Toprak soylu yurdum insanı deniz kaçkını olunca, yüzmeyi aklına getirmez. Yüzme bilmediği için de er kaza denize düşünce yılana sarılmayı marifetten sayar. Beterin beteri olduğunu bilmez. Denize düşmeye görsün, yılan bulursa sarılacak da, atın ölümü yılan sokmasından olsun, bulamazsa boğulacak. Bırakın denizi her yıl yüzlerce çocuğumuz derede boğuluyor. Siyasi partilerimiz ise parti programlarında deniz ile ilgili konuları koymayı akıllarına bile getirmezler.  Sayısı bir hayli kabarık olan milletin vekilleri keyif için de olsa deniz yolculuğunu düşünmezler bile. Eğitim müfredatımız kıyıda biter. Okullarımızda bu ülkenin kaç bölge olduğu, toprak şeklinin ne olduğu, tarıma mı, hayvancılığıma mı elverişli olduğu öğretilir. Peki deniz ile ilgili ne öğretilir; üç tarafımız dört denizle çevrili, denizlerin ismi ve iş bitti. Denizi en çok kullanan balıkçı bile bilinçsiz avlanmaktan dolayı deniz ekosistemini bozduğunun farkında bile değildir. Atasözlerimiz ise hata sözü gibidir. Ülkemizin henüz bir kıyı master planı ne yazık ki yok. Herkes kendi kafasına göre bir şeyler yapıyor.

 

Türkiye Rönesansı’nın denizlerden başlayacağına inanıyoruz. 300 bin kilometre kare civarındaki kara suları, 8333 kilometre sahil şeridi, üç tarafı dört denizle çevrili olup da denizden faydalanmayan tek ülkeyiz galiba. Ne yapmalıyız derseniz; yaptıklarımızı yapmasak çok şey yapmış olacağız aslında. Gelişmiş denizci ülkelerin ne yaptığından vazgeçtik, dünyanın en geri kalmış ülkelerinden olan Tanzanya’nın yaptığını yapsak bile ‘denizci millet, denizci ülke’ olmamamız için hiç bir neden yok. Tanzanyalılar için sahil ve okyanus eşsiz yurtları, şefkatli ve cömert ana kucaklarıdır. Okyanus kıyıları ve irili-ufaklı adacıklar da önemli bir ekolojik değere sahiptir. Kayalıklar, deniz altı canlıları, nesilleri tükenmekte olan çeşitli memeli deniz hayvanları ve en nadide okyanus balıkları burada yaşamını sürdürmektedir.

 

Bu ekolojik zenginlikler, sayısız turist, dalgıç ve deniz altı araştırmacısını Tanzanya sahillerine ve adalara çekmektedir. Ada sahillerindeki bazı bölgeler ekolojik koruma altına alınmıştır. Buralarda avlanmak ve doğal yaşama zarar vermek yasaklanmıştır. Bu bölgeler Birleşmiş Milletler’in koruma alanları listesine girmiş ve “Global Çevre ve Doğa Koruma Ödülü” kazanmıştır. Ayrıca World Wide Fund for Nature (WWF), Commission for Natural Resources (CNR) ve Islamic Foundation for Ecology and Environmental Science gibi kuruluşlar bir araya gelerek “Tanrının yarattığı doğal kaynakları etkin ve dikkatli kullanma” konulu görüşmeler yapmış, alınan kararlar adalardaki balıkçı köylerine ve geleneksel balıkçılara duyurulmuştur. Yerli halk da doğal deniz yaşamını ve ekolojik zenginlikleri koruma konusunda duyarlıdır. Bu sahillerdeki balıkçı köylerinin hemen tamamı Müslüman yerlilerden oluşmaktadır. Müslüman balıkçı aileler İslam ve Kuran’ın esaslarına bağlı yaşamaktadırlar. Adaların şeyhleri, bu balıkçı köylülere, Allah-u Teala’nın yarattığı zenginlikleri ve verdiği nimetleri en güzel nasıl kullanmak gerektiğine dair vaazlar vermektedir. Müslüman din adamlarının ve yerli balıkçıların bu konudaki incelikleri ve duyarlılıkları gerçekten takdire şayan. Örnek alınacak bir tutum.

 

Yerküremizin pek çok yerinde doğa ve doğal yaşam insafsızca heba edilirken, doğal kaynaklar pervasızca tüketilirken ve Allah’ın verdiği nimetler kıymeti bilinmeden harcanırken, Doğu Afrika’nın sahil halkı ve fakir balıkçıları benzerine az rastlanır bir kanaat ile ellerindeki nimetlere şükredip, muhafaza etme ve evlatlarına kirlenmemiş, tükenmemiş bir vatan miras bırakma hassasiyeti taşımaktadır.  Evet; Tanzanyalılar bile denizi böyle kullanıyorlarsa, darısı bizim başımıza demekten başka çare yok galiba.