Geleceği Okuyan Kurultay: İklim Değişikliği Kurultayı

Deniz Kültürü Derneği tarafından geçtiğimiz sene düzenlenen İklim Değişikliği Kurultayı'nda masaya yatırılan kritik tartışmalar ve sunulan perspektifler hala güncelliğini koruyor.

13 Kasım 2019 tarihinde, Deniz Kültürü Derneği tarafından ‘Gelecek senin, denizlerine sahip çık!’ sloganıyla Nişantaşı Üniversitesi’nin ev sahipliğinde İklim Değişikliği Kurultayı düzenlenmişti.

Tam gün süren kurultaya; kurultayın ana destekçileri olan Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, İMEAK Deniz Ticaret Odası ile GİSBİR; kurultayın altın sponsorları Jotun, Yaf Diesel, Sanmar, Most, MostLab ve Vento Denizcilik, yine kurultayın gümüş sponsorları olan Uzmar, Türk Loydu, Türk P&I ve Howden Sigortacılığın üst düzey bürokrat ve yöneticileri ile CEO’ları katılmıştı.

Salonun tamamen dolu olduğu kurultayda ayrıca Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Kıyı Emniyeti Genel Müdürü Durmuş Ünüvar, Nişantaşı Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkan Vekili Kenan Torlak, Nişantaşı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şenay Yalçın, İMEAK Deniz Ticaret Odası Meclis Başkanı Salih Zeki Çakır, Yönetim Kurulu Başkanı Tamer Kıran, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve BIMCO Başkanı Şadan Kaptanoğlu, Yönetim Kurulu Üyesi Başaran Bayrak, Armatörler Birliği Başkan Yardımcısı Cihan Ergenç başta olmak üzere denizcilik sektöründe yer alan kurum ve kuruluşların yöneticileri ile sivil toplum kuruluşlarının başkanları, akademisyenler ve öğrenciler yer almıştı.

Kurultayda konuşan İMEAK Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Tamer Kıran, iklim değişikliğinin etkisinin sadece sıcaklıklardaki artış olarak karşımıza çıkmadığının altını çizerek şunları söylemişti: “Çevreye verilen her zararın, insanlığa artan oranda geri döndüğünü küresel ölçekte yaşadığımız örneklerle görüyoruz. Bu ciddi tehdit karşısında mutlaka önlemler almamız gerekiyor. Türkiye denizcilik sektörü, deniz çevresinin korunmasına atfettiği öneme istinaden, bu yöndeki tüm uluslararası anlaşmalara taraf olmuş ve bu anlaşmaların gereklerini yerine getirmek için elinden geleni büyük bir azim ve gayretle yapmaya çalışıyor.”

Kurultay’ın sonuç bildirgesini okuyan Deniz Kültürü Derneği Başkanı ve Vira Haber Genel Yayın Yönetmeni Dr. Hakkı Şen, deniz ticaretinin küresel ısınmaya etkisinden, erişilebilir temiz su kaynaklarının tükenmesine kadar kapsamlı bir sunuş yaptı:

2 MİLYAR İNSAN SUSUZ KALACAK

Atmosferde başta karbondioksit olmak üzere sera gazlarının artmasının başlıca nedeninin insan olduğunu söyleyen bilim insanları, özellikle enerji üretimi ve ulaşımda fosil yakıt kullanımının yanı sıra arazi kullanımındaki değişiklikler, ormansızlaşma, tarım ve atıklar gibi insan faaliyetlerinin sera gazının oluşmasına neden olduğunun altını çizdiler. Sera gazlarının, güneş ışınları ile ısınan yüzeylerden karasal ışınım ile atmosfere yayılan uzun dalga boyundaki ısı enerjisinin atmosferi geçerek, uzaya yayılmasını engellediği ve dünyanın ısınmasına neden olduğunu söyleyen uzmanlar, sera etkisi olarak da adlandırılan bu olay sonucunda sıcaklıkların artmasına ve buna bağlı olarak iklimlerin değişmeye başladığına işaret ettiler. Dolayısıyla iklim değişikliklerine bağlı olarak sıcak hava dalgalarının, şiddetli sağanak yağışların, sel ve taşkınların, kuraklıkların, fırtına, hortum ve don olaylarının sayısında, tekrarlanmasında ve şiddetinde artışlar oluyor.

20. yüzyılda dünya nüfusu 3 kat arttı. Hızlı nüfus artışı ve sanayileşme, doğal kaynakların hızla tükenmesinin yanında doğaya zararlı atıkların artması, ozon tabakasının tahribi, sera etkisi nedeniyle iklim değişiklikleri gibi çevre sorunlarını da beraberinde getirmiştir. İnsanın yarattığı çevresel tahribatın en önemli etkilerinden biri yenilenebilir su kaynaklarının hızla yok olmasıdır. 1900’lerden bu yana sulak alanların 50’si kurutulmuştur. Günümüzde yenilenebilir su kaynaklarının %54’ü kullanılmaktadır. Nüfus artışı ve su kullanım hızı aynı hızda artmaya devam ederse 2025 yılında bu oranın %90’a çıkması bekleniyor. Bu, 2 milyar insanın yeterli su bulamaması demektir.

İnsan etkisiyle atmosferde artan sera gazları, okyanuslarda su sıcaklığının artmasına neden olmaktadır. Sıcaklık ortalamalarındaki değişim, büyük ölçekli su döngülerini, kara-deniz sıcaklıkları farkını, denizlerdeki ısı ve tuzların dağılımını etkilemekte, okyanus akıntılarındaki değişimler atmosferik koşulları etkileyerek olağan dışı iklim olayları ile kuraklık ve taşkınların şiddetini ve sıklığını artırmaktadır. Buzların erime hızı 20 yıl öncesine göre 5 kat artmıştır. Eriyen buzullar nedeniyle deniz suyu yükselmesi kıyı bölgelerindeki yaşamı tehdit etmektedir.

Okyanuslar insan kaynaklı karbondioksitin büyük bir kısmını emer, suda çözünen karbondioksit suyun asitliğinin artmasına neden olmakta, bunun, mercanlar ve yumuşakçalar gibi, asitli ortamda çözünen bir kalkerli iskelete sahip deniz canlıları için ölümcül sonuçları olmaktadır. Son 30 yılda tropikal kuşaktaki mercan kayalıklarının %50’si yok olmuştur.

Bitki örtüsünün tahrip edilmesi, çarpık kentleşme, hava akımlarını değiştirebilecek boyutlarda yüksek binaların çoğalması, iklim değişikliğinin sonuçlarının özellikle büyük şehirlerde daha fazla hissedilmesine yol açmaktadır. Uzun vadeli çevresel projeksiyonlar yapılmadan gerçekleştirilen kentsel yapılaşmanın özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde mikroiklim değişikliklerine yol açabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

Özellikle son yıllarda dünyada sel, çığ, toprak kayması, sıcak hava dalgası, fırtınalar gibi meteorolojik afetler sonucunda binlerce insanın ve canlının yanı sıra doğanın yok olduğu belirtilmektedir. İklim değişikliğinin etkilerinin her yıl daha fazla hissedilmesine rağmen iklim değişikliği ile ilgili mücadelede ülkelerin ekonomik kaygılar nedeniyle adım atmakta geri durduğu vurgulanmaktadır. ABD’nin Paris Anlaşması’ndan çekilme kararı da diğer ülkelerin tavır almada geç kalacağının altını çiziyor.

Öte yandan, Türkiye’de iklim değişikliğinin etkileri yoğun olarak hissedilmeye başladı. Son yıllarda özellikle sel, taşkın, fırtına, dolu, kuraklık gibi hidrometeorolojik afetlerin sayılarında artış yaşandı. Ayrıca, Türkiye’de hidroelektrik santrallerindeki artış ile tatlı su kaynaklarının hızla yok olması endişesi arttı. Maden aramaları ve yangınlarla yok olan yeşil alanların doğal yaşama olumsuz yansıyacağı dile getirilmektedir. Kurultaya katılan gazetecilerin ortak kaygısı, Türkiye’de bilinçsiz su kaynakları kullanımının ülkeyi hızla kuraklığa doğru sürüklediği yönünde... Diğer taraftan, ülke gündeminin hızlıca değişmesi nedeniyle Türkiye’de medyada bu konunun fazla yer bulamaması da öz eleştiri olarak ortaya kondu.

Kurultayda öne çıkan konulardan biri de iklim değişikliğinin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri oldu. İklim değişikliğinin etkileri ekosistemlerde, sosyal ve ekonomik yaşamda ve arazi kullanımıyla sınırlı olmayıp ayrıca doğrudan ve dolaylı olarak insan sağlığı üzerine etkileri de vardır. Sıcak dalgalarına bağlı ölümler, solunum ve dolaşım sistemi hastalıkları ve enfeksiyon hastalıkları iklim değişikliği sonucunda ortaya çıkan başlıca sağlık sorunlarıdır. Dünyada, kuraklık, sel, fırtına ve tayfun gibi doğal afetler nedeniyle çok sayıda insan hayatını kaybetti ve yaralandı. Dahası, doğal felaketler küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine karşı iki taraflı olmakla birlikte, sadece birkaç yeni hastalığa neden olmakla kalmayıp ayrıca veba gibi eski hastalıkların yeniden ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Yine kimyasal zehirlenme olarak tabir edilen toksik maddelere daha fazla maruz kalan insanlar pek çok hastalığa yakalanmaktadır. Kozmik radyasyonlar (ozon tabakasının delinmesi), radyoaktivite, balıklarda yalancı östrojenler, çevrede ağır metaller herkes için geçerli olmak üzere yaşam tarzının ve tercihlerin ayrılmaz parçaları olmuştur. Bundan kaçmamız neredeyse imkansız hale gelmiştir. Ayrıca kurultayda ağır metal zehirlenmesine maruz kaldığımız da belirtildi ve bu ağır metallerin; kurşun, cıva, gümüş, kadmiyum, altın, kobalt, kalay gibi maddeler olduğu açıklandı. Bahsedilen bütün ağır metaller değişik yollarla (yiyecekler, içme suları, diş dolguları, çevresel kirlilikler, gazlar vs.) insan vücuduna alınmaktadır. Ağır metallerin çoğu özel bir destek olmadan vücudun normal atılım yolları ile (böbrek, karaciğer, bağırsak, akciğer, deri) atılamazlar. Bu da ciddi hastalıklara yol açmaktadır.

DENİZ TAŞIMACILIĞININ ÇEVRE KİRLİLİĞİNE VE KÜRESEL ISINMAYA KATKISI

Deniz taşımacılığının çevre kirliliğine ve küresel ısınmaya katkısı da kurultayda üzerinde durulan konular arasındaydı. Kazalar sonucu yakıt ve özellikle sıvı ve katı yüklerin denize karışması, katı ve sıvı atıkların, tank yıkama sularının, bulaşık ve tuvalet sularının denize atılması, balast suyunun temiz ya da kirli olarak basılması ile denizlerimiz kirlenmektedir. Yine havada da kirlilik gemilerde kullanılan yakıtın yanmasından hasıl olan ve atmosfere salınan SOx, NOx, CO, CO2 ve partiküller ile ortaya çıkmaktadır. Deniz taşımacılığında gemiler yılda 1000 milyon ton CO2 salınımı yapmaktadır. Deniz taşımacılığı kaynaklı emisyonlar önlem alınıp azaltılmaz ise, 2050’ye kadar %50-250 arasında artacaktır. Küresel sera gazı salınımının %3’ü deniz taşımacılığından kaynaklanmaktadır. 2050’ye kadar bunun %5’e çıkacağı beklenmektedir. 6 futbol sahası büyüklüğündeki bir konteyner gemisi 50 milyon arabanın yarattığına eşit sera gazı salınımı oluşturmaktadır. Bu, küçük bir ülkenin sera gazı salınımından daha fazladır. Küresel ölçekte SOx ve NOx’in ise %10-15’i gemilerden kaynaklanmaktadır. Gemilerden kaynaklı denizlerin kirlenmesini önlemek için IMO tarafından başlatılan çalışmalar ve oluşturulan konvansiyonlar bulunmaktadır.

- 1954 OILPOL(1958 de yürürlüğe girdi) ve Tadilleri (1962-1969,1971)

- 1978 MARPOL protokolü ile ve ekleri

Diğer taraftan, UNEP (Birleşmiş Milletler Çevre Programı), AB, Ulusal Ölçekte ABD’de çevreyi ve denizlerin ve atmosferin kirlenmesini önlemek için yeni kural ve uygulamalar getirmişlerdir. 2020’de sülfür sınırlaması uygulamasını yerine getirme alternatifleri de kurultayda üzerinde durulan konular arasındaydı. Bu alternatifler; yüksek sülfürlü ucuz HFO kullanmaya devam etmek üzere gemilere scrubber (baca gazı yıkayıcısı) konması, MGO ya da distile yakıt kullanılması, yeni nesil VLSFO (Çok düşük sülfürlü FO), yeni gemilerde LNG kullanılması, alternatif temiz yakıt kullanılması methonol, hidrojen fuel oil, cold ironing (Elektrik motorları ve bataryalar) olarak sıralandı.

Diğer taraftan dünyada da Türkiye’de de yeşil gemiler inşa edilmeye başlandığı, Türkiye’nin bu gemileri inşa edebilecek potansiyele sahip olduğu da vurgulandı.

YEDİNCİ KITA

Kurultayda öne çıkan konulardan biri de; popüler bilimdeki adıyla “Yedinci Kıta” idi. 7. Kıta 3,4 milyon kilometrekare genişliğinde, 7 milyon ton ağırlığındaki bir plastik yığınından meydana geliyor. Tüm dünyada her yıl 1 trilyon plastik poşet kullanılıp çöpe atılıyor. Dünyada her bir insanın ürettiği 250 atık parçası okyanus akıntılarıyla birleşip, 1,8 trilyon plastikten oluşan bir adaya dönüştü. Neredeyse 3,5 milyon km₂ bir alanı kaplayan bu devasa plastik kütlesine ada değil de kıta demek daha doğru. Çünkü Türkiye'nin yüz ölçümünün 5 katından bahsediyoruz. Bu kütlenin büyük çoğunluğu Havai ile Kaliforniya arasında toplanmış durumda. Bilim insanları tarafından ‘büyük pasifik çöp alanı’ olarak tanımlanıyor. The Ocean Cleanup System 001 projesi teknolojinin yol açtığı bu kirliliğe yine teknolojik bir çözüm getirmeye çalışıyor. 600 m. uzunluğunda ve 3 m. derinliğinde yüzen bir araçla atıkları topluyor bu sistem. Bu devasa aracın su üstünde yüzen parçası mega plastikleri yakalarken, deniz altında kalan ince etek gibi olan parçası ise küçük partikülleri temizliyor. Bunun oluşturduğu akıntı sayesinde deniz canlıları araca takılmadan ilerleyebiliyor. Türkiye’de de Sıfır Atık Mavi Projesi’nin gündemde olduğu ve bu çerçevede güzel işler yapıldığı ortaya kondu. Sadece TURMEPA 2019 yılı içinde Sıfır Atık Mavi kıyı temizleme etkinliklerinde 3712 gönüllüyle, 8 bin 500 kg atık topladı.

Kurultayda iklimin kutup bölgelerine bağlı olduğu belirtilerek Türkiye’nin de kutup bölgesinde araştırmalar yaptığı ortaya kondu. Kutupların dünyanın buzdolapları olduğu ve dünyanın geçmişine ışık tutacak bilgiler barındırdığı belirtildi. Bu bölgelerde son dönemde yaşanan küresel ısınma ile birlikte Thermohaline dolaşımın yavaşladığı/durduğu, bölgesel su seviyesi yükselmeleri yaşandığı, Atlantik kasırga mevsimlerinin değiştiği, Batı Avrupa ikliminin sertleştiği vurgulandı.

TÜRKİYE’Yİ NELER BEKLİYOR?

Türkiye’yi daha sıcak, daha kurak ve zaman zaman da şiddetli sağanak yağışlar bekliyor. İklimsel olaylardan doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenen sektörler için bu büyük risk anlamına geliyor. Bu sektörlerin başında tarım, hayvancılık, orman ve turizm geliyor. Dolaylı olarak ise tüm sektörler etkilenebilir. Türkiye’de iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanabilecekler şöyle sıralandı:

Akarsu akışlarında düzensizlik, göllerin kuruması, içme, kullanma ve sulama suyu miktarlarının azalması.

Kuraklıklara bağlı olarak yer altı su kaynaklarının daha fazla kullanılması ile birlikte su kaynaklarında daralma,

Şiddetli sağanakların etkisiyle özellikle Doğu Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında sel ve taşkın olaylarında artış,

Tarımsal üretimde kuraklık, sel ve taşkın, dolu, fırtına gibi zararlar nedeniyle azalma,

Bazı tarım alanlarının verimsizleşme nedeniyle kullanılamaz hale gelmesi,

Tarım alanlarının azalması, verim kayıpları ve hastalıklar nedeniyle daha fazla gübre ve ilaç kullanımı,

Deniz seviyelerinde artış ve derelerin taşıdığı su miktarındaki azalmaya bağlı olarak tuzlu deniz suyunun dere yatakları boyunca iç kesimlere ulaşması, tarım alanlarında tuzlanma,

Yem üretimindeki azalma ve meraların artan kuraklıktan zarar görmesi sonucunda hayvancılığın zarar görmesi,

İç suların kuraklık nedeniyle azalması ve denizlerin ısınmasına bağlı olarak su ürünleri üretiminde azalış,

Üretimdeki azalmaya bağlı olarak et ve gıda fiyatlarında artış,

Ormanlarda yangın, böcek ve mantar zararlarının artması,

Biyoçeşitlilikte azalma ve bazı türlerin yok olma riski ile karşı karşıya kalması,

Bazı canlı türlerinin göç etmek zorunda kalması, ancak parçalanan habitatlar nedeniyle göç edememesi,

Kırsal alanlardan kentlere göçlerin artması ve işsizlik,

Kuraklık ve açlık sorunları nedeniyle başta Afrika’dan olmak üzere uluslararası iklim göçlerinde artış,

Rüzgar ve su erozyonunda artış,

Kentlerde fırtınalar nedeniyle ağaç devrilmeleri, çatı uçmaları gibi olaylarda artış,

Yanlış yapılaşma, dere ve taşkın yataklarının yerleşime açılması ile betonlaşma nedeniyle kentlerde sel ve taşkınların daha fazla yaşanması,

Artan sıcaklıklara bağlı olarak yaz aylarında klima kullanımının yaygınlaşması ve elektrik kesintileri,

Denizlerde ve karalarda istilacı tür olarak tanımlanan yabancı canlı türlerinin sayısında artış,

Akdeniz Bölgesi’nde aşırı sıcak günlerin artışına bağlı olarak turist sayısında azalma, buna karşılık Karadeniz Bölgesi’nde turist sayısında artış,

Kar yağışındaki azalmaya bağlı olarak kış turizmi alanlarının kullanım dışı kalması,

Rafting gibi doğa sporlarının zarar görmesi,

Salgın hastalıklar ile sıcak hava dalgalarına bağlı ölüm ve hastalıklarda artış,

Değişen iklim koşullarına uyum sağlayamayan işletme ve şirketlerin küçülmesi ya da kapanması.

İklim Değişikliğine Uyum Konusunda Yapılması Gerekenler

Küresel ısınmayı azaltmak için öncelikle Türkiye’nin sera gazı salınımını azaltması gerekiyor. Bunun için Türkiye’nin öncelikle fosil yakıt odaklı enerji üretimini azaltması ve güneş enerjisi gibi büyük potansiyele sahip yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesi önem taşıyor. Neler yapılmalı?

Kuraklığa karşı su kaynaklarını verimli kullanmak, su hasadı yapmak, az su tüketen sulama sistemlerini yaygınlaştırmak, tarımda kuraklığa dayanıklı türler kullanmak ya da kuraklığa dayanıklı genotipler geliştirmek,

İçme suyu havzalarında her türlü yapılaşmayı ve kirlenmeyi engellemek,

İklim değişikliğine hassas tarım alanlarının ya da ısınma sonucunda yılda iki ürün alınabileceği belirlenerek buraların korunmasını sağlamak,

Hidrometeorolojik afetlerden etkilenen tarım alanlarını korumak için rüzgar perdeleri tesis etmek, ürünleri örtü ile korumak gibi önlemleri uygulamaya koymak, çiftçiye bu önlemler konusunda destek olmak,

Art arda yaşanabilecek kurak dönemler için birkaç yıllık tahıl stoku yapmak,

İhtiyaç fazlası tarımsal üretim yapılmasını engellemek için ürün planlaması yapmak,

Hayvancılığı geliştirmek için meraların ıslahını sağlamak, yem bitkileri üretimini ve ahır hayvancılığını teşvik etmek,

İklim değişikliğine bağlı olarak ekim zamanları da değişeceğinden çiftçiyi bu konuda bilinçlendirmek,

Beklenen iklim değişiklikleri de dikkate alınarak afet risk haritaları hazırlamak ve riskli alanların yapılaşmaya açılmasını engellemek,

Kıyılardaki yapılaşmalarda (kıyı doldurarak yapılan havaalanları, Karadeniz sahil otoyolu gibi) deniz seviyesinin yükseleceğini, ısınmaya bağlı olarak kıyılarda rüzgar, buharlaşma, yağış, sis gibi meteorolojik olayların değişeceğini dikkate almak,

Turizm tesisi izinlerinde bina yalıtımına önem vermek, yoğun klima kullanımı sonucunda elektrik kesintileri yaşanması ihtimaline karşı tesislerin kendi enerjisini üretmesini teşvik etmek,

Kış turizmi izinlerinde düşük yükseltili alanlarda tesis yapılmasından kaçınılmasını sağlamak, izinlerde kendi elektriğini üretmek ve su kaynaklarına zarar vermemek koşuluyla yapay karlama sistemleri planlanmaya dahil etmek,

Dere yataklarının ıslah adı altında beton yataklara alınması yerine, havzalarındaki yüzeysel akışı azaltacak, suyun toprağa sızmasını sağlayacak, derelerin denize döküldüğü yerlerde akışını engellemeyecek önlemler almak,

Doğal orman alanlarını korumak, parçalanmış habitatları ekolojik koridorlarla birbirine bağlamak, özel orman kurmayı teşvik etmek,

Kentlerde yol kenarlarındaki ve parklardaki sağlığı bozulmuş ve devrilme riski olan ağaçların yerine yenilerini dikmek,

İstilacı türlerin yayılmasını engellemek için karantina önlemleri almak,

Sıcak hava dalgalarında çalışma saatlerini değiştirmek.

SONUÇ

İklim değişikliği özelde tüm toplumu, genelde tüm dünyayı ilgilendiren bir konudur. İleride bu konuyla ilgili yaşanabilecek sorunlar herkesi etkileyecektir. Bu nedenle toplumun tüm fertlerinin iklim değişikliğine karşı yürütülen mücadelede tüm ilgili kurum ve kuruluşlardan sorumlu davranmalarını talep etmesi gerekir. Ancak, gündemi çok yoğun bir ülkede yaşıyor olmamızdan ötürü iklim farkındalığı, temiz enerji, çevre koruma gibi bir konular Türkiye’nin gündeminde kendine zor yer bulmaktadır. Toplumun bilinçlenmesinde önemli bir yeri bulunan ülkemiz medyasında çevre konusu ağırlık verilen bir konu değildir. Gazete ekleri ile çevre haberleri öne çıkarılmaya çalışılsa da güncel gündemin yanında çevre haberleri çok okunmamaktadır. Toplumumuz maalesef iklim değişikliği konusunun sadece felaket senaryolarına ilgi göstermekte, medya da sadece felaket haberleri ve popüler olaylarla konuyu gündeme getirmektedir. Öte yandan, medya mensupları konuyla ilgili bilim insanlarının halkın bilgilenmesi için medyaya bilgi sağlamada yeteri kadar çaba sarf etmediğinden de yakınmaktadır. Doğayla barışık bir anlayışla daha yaşanabilir bir çevre için hem medyanın, hem de toplumumuzun çevreye bakışının değişmesi gerekmektedir.

Bu noktada en sevindirici taraf, çocukların ve gençlerin bu konuya olan duyarlılığının en üst seviyeye çıkmış olması… İsveçli İklim Aktivisti 16 yaşındaki Greta Thunberg 2018 yılının Ağustos ayından itibaren her cuma günü parlamento önünde iklim krizine dikkat çekmek için okul grevine çıktı. Onun çağrısına dünyanın birçok ülkesinden aynı yaşlardaki gençler ve çocuklar da katıldı. Türkiye’den bu çağrıya ilk destek verenlerden biri de Dalyan’da yaşayan 12 yaşındaki iklim aktivisti Samra Samer idi. Çocuklara temiz bir dünya bırakılmasını isteyen Samer, Paris Anlaşması’nın önemine dikkat çekti ve bir an önce devletlerin bu anlaşmayı imzalamasını istedi. 12 yaşındaki iklim aktivisti Samra Samer, şunları kaydetti: “Paris İklim Anlaşması’nın imzalanıp onaylanmasını ve gereğinin yapılmasını talep ediyoruz. İklim krizinin okullarda zorunlu ders olmasını istiyoruz. ‘İklim Değişikliği’ değil, ‘İklim Krizi’ denmesini istiyoruz. Çünkü siz bir gün kalp krizi geçirseydiniz ve biz ona ‘Kalp Değişikliği’ deseydik garip olurdu. Tamamen barışçıl iklim grevlerimiz devam edecek."

Eylül ayında dünya çapında yapılan eyleme 4 milyon kişi katılırken, aralarında Samra Samer’in de olduğu İstanbul’daki eyleme 10 bin kişi katılmıştı. Geleceğimiz çocuklarımıza emanet… Yapılacak çok iş var.

Vira Haber

ÇEVRE Haberleri

Suların Çekildiği İztuzu Plajı'nda Antik Tuz Tesisi Ortaya Çıktı
İstanbul Barajları Alarm Veriyor
Dicle Elektrik 220 Ton Trafo Yağının Doğaya Karışmasını Önledi
İstanbul'da Barajların Doluluk Oranları Korkutan Seviyede
Korunan Sahilde Kum Zambakları Çiçek Açtı