1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Siz hiç denizden balık kurtardınız mı?
Siz hiç denizden balık kurtardınız mı?

Siz hiç denizden balık kurtardınız mı?

“Ben kurtardım ve bu hayatımdaki en güzel anılardan biridir. Baktım suyun içinde bir mantar hareket ediyor, sonra fark ettim ki altında balık var. Ben atlayınca panikledi kaçtı. Ama mantardan dolayı hızlı gidemiyordu. En sonunda yakaladım mantarı, kıyıya

A+A-

Ali Erkazan’ın tiyatroyla tanışması nasıl oldu?

Gençlik yıllarımda Spor Bakanlığı’na bağlı “Yenişehir Gençlik Kültür Merkezi” diye bir yer vardı. Bu yapılar halk evlerinin yerini almıştı. Ben orada masa tenisi folklor ve tiyatro faaliyetlerinde bulunuyordum.  Bir yandan da Ankara Geçlik Petrol Ofisi takımında futbol oynuyordum. Arkadaşlarım beni hep tiyatroya yönlendirdiler. Ben de Ankara Sanat Tiyatrosu’nun sınavına girdim 35 kişi aldılar ama beni almadılar. Buna tabi ki çok bozuldum. Ankara Birlik Tiyatrosu’nda bir arkadaşım vardı, bana “Bize gel” dedi ve bende gittim. Orada da politik tiyatro yapılıyordu. İki sene Ankara Birlik Tiyatrosu’nda bir sene de Çağdaş Sahne’ne çalıştım. Daha sonra kazanamadığım Ankara Sanat Tiyatrosu bana teklif yaptı. 1978’in Eylül ayında Ankara Sanat Tiyatrosu’na “Yuvarlak kafalılar, sivri kafalılar” oyunuyla girdim. Altı aylık bir aram oldu İstanbul’a gelip Genco Erkan’la çalıştım. Tekrar döndüğümde Ankara Sanat Tiyatrosu’nda 15 sene çalıştım. Dünya görüşümde Marksizme bağlı oldu için o tiyatro beni cezp etmişti. 

Oynadığınız rollerden en çok hangisini sevdiniz?

Bir oyuncunun çok zor cevaplayabileceği bir soru ama “Sacco ile Vanzetti” oyununda Celestino Madeiras adlı rol beni etkilemişti. Vanzetti Amerika’da göçmenlerin barındırıldığı yerde komünist faaliyetlerde olduğu için Amerikan hükümeti tarafından onaylanmıyor. Sacco’da bunun sofiyane kunduracılıkla uğraşan yakın dostu. Bunları tutuklamak için üzerlerine bir cinayet yüklüyorlar. Getto diye tabir edilen yerde yaşıyan bu ikiliyi baskın sonucu tutuklayıp hapishaneye atıyorlar. İdamla yargılanan Sacco ile Vanzetti’yi dışarıda da çok destekleyen bir halk var. Madeiras’da bu cinayetin içinde yer alan ve aslında cinayeti işleyen kişi. Ama cinayeti onların üzerine yıkmak için Madeiras’nun itiraf etmesini engelliyorlar. Ama Madeiras finalde hücresinden “Ben öldürdüm” diye bağırıyor. Üzerimde hırpane bir gömlek pantolon ve yalınayak oynadığım bir roldü. Çok etkileyiciydi, zaten etkilenmek zorundaydım yoksa o kadar zamanı bir rolle tek başınıza geçiremezsiniz.

İlk sahne heyecanınız zamanla değişiyor mu?

Heyecan açısından değişen bir şey olmuyor. Çünkü her oyununuzda yeni bir karakter oynuyorsunuz. Dolayısıyla yeni bir şeyle tanışıyorsunuz. Ama sahneye ilk çıkış heyecanı başka tabi. O heyecan aslında çok da hızlı gelişen ve insanı çok fazla sallayan bir heyecandır. İlkini yaptığınız zaman o anki heyecanınız biter. Asıl ondan sonra bir şeyler yapmaya başladığınızda o heyecan tazelenir.

 

Türk halkının tiyatroya ilgisini nasıl görüyorsunuz?

Bu ülkede ikiye ayrılır. 1980 öncesi Türkiye’de siyasi çalkalanmalar çok daha farklıydı ama bir o oranda da sanata ilgi çok büyüktü. Ben Ankara Sanat Tiyatrosu’nda oynadığımda çok az boş solona oyunlar oynuyorduk. Türkiye’nin politik yapısı gereği öğrenci gençlik çok ilgiliydi ve tiyatroyu doldururlardı.  1960-1970’li dönemlerde de tiyatroya en şık kıyafetlerle gelinirmiş ve komedi oyununda bile kahkahalarını gizlemeye çalışarak izlerlermiş ki oyuncu rahatsız olmasın diye. Sanata ilgi vardı ama ne zaman birileri çıkıp “Tükürürüm bu sanata” dedi o zaman sanata ilgi azaldı. Çünkü sanatın devlet tarafından desteklenmesi gerekir.

Peki, Erkazan’ın denizle arası nasıl?

Denizle aram çok iyidir, çok severim. Hatta küçük bir tekne almak istiyorum. Kaptanlık brövemde var. Hiç kullanmadım fakat zor bir şey olmadığını biliyorum. Altı senedir tatile gitmiyorum ama Dalyan sahilinde gece gündüz denize giriyoruz. Denizle ilişkimi şu cümleyle anlatıyım; denize girdiğim zaman üzerimdeki kötü olan ve beni boğan şeyler sıyrılıp gidiyor.  

Denizle ilk tanışmanız nasıl oldu?

Samsun’da çocukken balık tutmaya giderdik. O zamanlar istavriti elinle bile yakalayabiliyordunuz. Bir yandan da kayalardan midye çıkartırdık. Onları da yaktığımız ateşe ızgara yapar çiğlini alırdık. Tuttuğumuz balıkları da eve götürürdük. O arada güneş yaktığı için bir serinleyim derdik. Yüzmeyi öğrenme gibi bir derdim olmadı. Nasıl bebek doğunca refleksleriyle hareket eder onun gibi. Yüzemediğim zamanı hatırlamıyorum.

Türkiye’nin hangi kıyıları seviyorsunuz?

Bodrum’u seviyorum. Deniz olan yerlerde nem daha fazla oluyor ama Bodrum’da daha az nem var. Bodrum’la ilk Günbet’te tanıştım. Orada Baba Camping vardı, sonradan Babam Otel oldu. Bizim orada buluştuğumuz Ankara’dan bir arkadaş grubumuz vardı. Aile kampı yeriydi ama bizi altı erkek alırlardı. Çünkü bütün aileler tarafından sevilirdik. Herkesin yardımına koşardık, kimsenin karısına kızına bakmazdık. Biz kampın badigartları gibiydik. Oradaki deniz çok güzeldi. Sonra orası bozulunca Gölköy’e geçtim. Türk Bükü’yle bitişiktir fakat ben Türk Bükü’nden haz etmiyorum.

Denizde yaşadığınız ilginç bir anınız var mı?

Siz hiç denizden balık kurtardınız mı? Ben kurtardım ve bu hayatımdaki en güzel anılardan biridir. Baktım suyun içinde bir mantar hareket ediyor, sonra fark ettim ki altında balık var. Ben atlayınca panikledi kaçtı. Ama mantardan dolayı hızlı gidemiyordu. En sonunda yakaladım mantarı, kıyıya çıkardım. Misinayı kopartmış bir kefal yavrusu. Kancayı ağzından çıkardım bıraktım balığı. Bazı arkadaşlarım yeseydik falan dedi. Ama ben o balığı yemek için değil kurtarmak için yakaladım.

Gelelim deniz ürünlerine… Deniz ürünleriyle aranız nasıl?

Çok severim. Kimseye de yaptırmam ben yaparım. Mesela folyoda sardalya, hamsi... Onları fileto çıkarırım ya da çıkarttırırım. Folyoya koyup üzerine kırmızı pul biber birkaç tane de defneyaprağı koyarım. Yani ne yağ ne da tuz koyuyorum. Kendi suyunda pişiyor. Tost makinesinde bile yapıyorum.  Bu iki balıkta zaten azıcık ateş görünce pişerler. Uskumru da yaparım. Boğaz kısmını temizletirim ama yardırmam. Kuru soğanı ince ince doğrarım ve boğaz kısmına yerleştiririm. Tane karabiberleri de soğanların arasına koyduktan sonra üzerini maydanozla kapatırım. Folyonun üzerine koyduktan sonra pişiririm. Soğan balığın kokusunu alıyor, karabiberde soğanın kokusunu alıyor. Maydanoz her ikisinin kokusunu oluyor ve bir koku birleşkesi geliyor.

Kendi spesiyaliniz de var mı?

Rahmetli bir arkadaşım midye sote yapmamı söylemişti. Bende evde denedim. Midye yahni de denebilir. Ayıklanmış midyeleri güzelce yıkadıktan sonra haşlıyorsunuz ve teflonda azıcık yağda gezdiriyorsunuz. Sonra daha önce hazırladığınız sote malzemesini domates, biber, havuç ve isterseniz patatesi teflonda yağda pişiriyorsunuz. Sonra midyeleri o sebzelerin içine atıp çeviriyorsunuz. Hepsi suyunu bırakıyor. Ama bu işi lezzetlendiren asıl baharatları. Kırmızı pul biber, kekik ve birazcık nar ekşisi koyup birazcık pişirirsiniz. Tuz atmayın azıcık soya sosu ekleyin ve biraz daha pişirdikten sonra keyfinize göre yiyin. Ben bunu bir televizyon programında da yaptım, bayıldı millet.

Deniz yolculuğu yaptınız mı?

Dokuz günlük küçük mavi tur yaptım. Ailem ve sevgilim vardı. Yedi kişi bizdik üç kişi de personeldi. Hayatımın en güzel tatiliydi. Bodrum’dan İngiliz Limanı’na kadar dolaştık. Her gece bir koyda durduk. Gideceğimiz yer uzunsa sabahın köründe yola çıkıyorduk. Pırıl pırıl bir güneş var. En büyük zevkimde uyandığımda gözüm kapalı yürürken denize düşerek ayılmam. Kahvaltını ederek gidiyorsun. Bütün alışverişini biz yapıyorduk. Küçük bir barı vardı. Çok keyifli bir dokuz gün geçirdim.

İlgilendiğiniz su sporu var mı?

Şnorkelle ve ya tüple dalmayı sevmem ama bir kere yanımda eğitmenle yedi metreye daldım. Çocukta aşağıda bana şov yapıyor, ağızlığını çıkarıyor takıyor benimde sinirim bozuldu. Bir kayaya tutunmuş duruyorum. Ben el hareketleriyle çıkalım demek istiyorum o da gayet iyiyim anlıyormuş. Normal dalmayı severim balıklarla oynarım. Yüzmeyi çok severim ve birçok stil yüzerim. En çok sevdiğim serbest stil. Kulağıma su kaçmasını da hiç sevmem.

Fenerbahçe’ye olan ilginiz nasıl başladı?

Fenerbahçe kongre üyesiyim. Yüzmeyi nasıl öğrendiğimi hatırlamadığım gibi Fenerli nasıl olduğumu da hatırlamıyorum. Doğuştan derler ya. Samsun’dayken maçlara giderdim. Fener Gençlik takımı vardı, renkleri sarı lacivertti, bir de Samsun Yol Spor vardı onun renkleri de turuncu beyaz gibi bir şeydi. Ben Fener Gençliği destekliyordum. Samsun Yol Spor ligde olduğu için Fenerbahçe, Beşiktaş Galatasaray Samsun’a gelirdi. Ben Fenerbahçe’ye sempati duyuyordum. Öyle bir futbola düşkünlüğüm oldu. Fenerbahçe’nin o zamanki seyircisi ve renkleri beni etkiledi, halen de öyle. Ben yapım gereği neyin içindeysem onu sonuna kadar desteklerim. O yüzden fanatik de sayılırım. Geçtiğimiz yaz başlayan bir operasyondan sonra hiç hak etmediğimiz ithamlara maruz kaldık. Ortada bir şey varsa yargı bunu çözecektir zaten.

ali-erkazan.jpg

dsc05729.jpg

Virahaber.com

 

Bu haber toplam 1558 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.