1. HABERLER

  2. GÜNCEL

  3. Doç. Dr. Uğur Özgöker'den Suriye krizi
Doç. Dr. Uğur Özgöker'den Suriye krizi

Doç. Dr. Uğur Özgöker'den Suriye krizi

Arel Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı, Harp Akademileri Komutanlığı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Uğur Özgöker Arap Baharı’nın Suriye’ye etkisini, iç savaşın uluslar arası boyutlarını ve dünya gündemine etkilerini yazdı.

A+A-

BÖLGESEL GÜÇ MÜCADELESİ BAĞLAMINDA SURİYE SORUNU: AKTÖRLER VE SÜREÇ 

21. Yüzyılın en büyük olayı olarak bilinen Arap Baharı Suriye’de de etkisini büyük ölçüde hissettirmiş; tüm Arap coğrafyasında yaşanan halk hareketleri Suriye’de de etkisini göstermiştir. Demokrasi, özgürlük ve insan hakları talepleriyle ortaya çıkmış olan Arap Baharı maalesef Suriye’de etkisini muhalif güçler ile iktidar arasında kanlı bir savaşa sebep olmuş ve binlerce insanın ölümü ile sonuçlanarak dünya kamuoyunda büyük tepkiyle karşılanmıştır. Suriye meselesi son yaşanan olayların ardından artık Esed’in kendi bölgesinde kendi milletiyle olan sorunundan çok dünya ülkelerini ilgilendiren uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Her ne kadar Arap Baharının bir parçası olarak gözüken Suriye iç savaşı zaman ilerledikçe iç savaş olmaktan öte başta Türkiye sınırlarına sığınıp ülkelerini terk etmek zorunda kalan insanların ve ölenlerin ailelerinin sorunu olarak gözükse bile; hükümet karşıtı muhalif unsurlar gün geçtikçe daha fazla silahlanarak korkunç fotoğraflarla Suriye meselesini dünya gündeminde ön safhalara taşımaya devam etmektedir.


15 Mart 2011 tarihinden bu yana “Özgür Suriye Hükümeti” ni kurmak adına Suriye muhalefeti Baas Partisi rejimi devirmek için silahlı mücadeleye başlamış ve hem hükümetin hem de muhalefetin dışarıdan ekonomik ve askeri destek almasıyla da olaylar bu gün bu hale gelmiştir. Muhalif güçler içindeki subayların ve askerlerin çoğunun Esed’in ordusundan ayrılan askerlerin ve subayların oluşturuyor olması ise ülke genelinde büyük olayların önünü daha çok açmış ve mücadele tam anlamıyla bir gerilla mücadelesine dönüşmüştür.


Beşşer Esed babasının yerine yönetime geçtiği ilk zamanlarda ülkesinin insanları tarafından kendisine her ne kadar reformcu kişiliği yüzünden “UMUT” lakabını takılmışsa da zaman içerisinde bu umut büyük bir umutsuzluğu dönüşmüştür. BeşşerEsed, abisinin 1994'te yaşamını yitirmesinin sonrasında Esed ailesinin en büyük oğlu olarak Suriye Silahlı Kuvvetleri adına Göz Doktorluğu ( Oftalmoloji ) ihtisası yaptığı Londra’ dan ülkesi Suriye'ye dönmüş ve Suriye Devlet Başkanlığına hazırlanmaya başlanmıştır.2000 yılında babasının ölümüyle boşalan Cumhurbaşkanlığı makamına seçilmiştir. Çoğulcu parlamenter demokratik seçimlerin yapılmadığı ve güdümlü oy kullanılan Suriye’ de, Suriye halkının zaten hukuken ve fiilen başka bir rakip adayı seçmesi olanaksızdır. 2011 yılına gelindiğinde bölgede baş gösteren Arap Baharı Suriye de de kendisini fırtına gibi göstermiş ve 2013 yılının son çeyreğinde dünya kamuoyu bu mesele dolayısıyla ayağa kalkmıştır. Esed yönetiminin bölge halkı üzerinde uyguladığı şiddet gün geçtikçe artmış buna karşılık muhalif güçler ise Özgür Suriye Devletini kurma fikirlerinden ısrarla vazgeçmeyerek karşılıklı olarak birbirlerine şiddet uygulamaya devam etmişlerdir. Sonuçortadadır ki hükümet yanlısı askerler muhalif güçlerden her zaman bir adım önde yer alarak ortalığı kana bulamaktan vazgeçmemişlerdir.


‘Kimyasal silah dünyayı harekete geçirdi’


Dünya gündemine en son olarak gelip oturan Suriye meselesindeki kimyasal silah kullanımı ise bütün dünya ülkelerini ayağa kaldırmıştır. Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere Suriye’ye olası müdahale kararları için birçok ülke Parlamentolarını toplama kararı almışlar ve İngiltere ile ortak hareket etme yönünde ilerlemişlerdir. Peki, en son gündemde yer alan ve bütün dünyayı harekete geçiren kimyasal silah meselesinin tarihinde neler yatmaktadır?


1600’lü yıllardan bu yana devletler savaş aracı olarak kimyasal silahları geliştirme yönünde çalışmalar yapmışlar ve daha sonrada bu silahların kullanılmaması yönünde silah kontrol antlaşmaları ve silahların kullanımının sınırlandırılması yönünde imzalar atmaya çalışmışlardır. Ne tuhaftır ki; insanların ürettiği silahlar yine insanlara zarar vermiş ve yine insanlar tarafından engellenmek içinde anlaşmalara yönelmişlerdir. Suriye de en son kullanıldığı ileri sürülen kimyasal silah olayında başta ABD ve İngiltere olmak üzere Avrupa devletleri ve Türkiye de tepkisini ortaya koymuş özellikle olayların en başından bu yana Esed’ in oturduğu koltuktan inmesi gerekliliğini savunan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve Bakanları ısrarla Suriye’ye müdahale konusunda öncü rol oynamışlardır.


Oysa 1675 Strasburg Antlaşmasından başlayarak 1899 yılındaki Lahey Konvansiyonuna ve en son 1993 tarihinde 187 ülkenin katılımıyla imzalanan Kimyasal Silahlar Konvansiyonuna kadar geçen süreçte “bütün kimyasal silahların kullanımı, geliştirilmesi, üretimi, edinilmesi, saklanması, stoklanması ve transferi yasaklanmış; Devletler kimyasal silahların yok edilmesi konusunda yükümlü” tutulmuşlardır. Buna karşılık Suriye de yaşanan olayların ardından Esed tarafından yapılan açıklamada ülkesine birçok silah desteğinin Türkiye kanalıyla girdiği açıklanmış ve muhalif güçlere silah desteğinin hem Türkiye hem de Avrupa kanalları tarafından kesilmesi gerekliliği açıklanmıştır. Olayların en başından bu yana Suriye’ye tam destek veren Rusya ve Çin ise müdahale kararı konusunda tepkisini ortaya koymuş ve belli bir süre beklenilmesi gerektiğini (özellikle Rusya)vurgulamıştır. Bu sebeple dünya genelinde BM, Arap Birliği ve Avrupa Birliği başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluş ve ülke, çatışmaları bitirmek için yoğun diplomatik girişimlerde bulunmasına rağmen, BM Güvenlik Konseyi'nde, Suriye'ye yönelik yaptırım tasarılarını, Rusya ve Çin birçok kez veto ederek karar alınmasını ve Esed yönetimine askeri müdahale yapılmasını engellemişlerdir.BM Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan, çatışmaları sonlandırmak adına Suriye için Kofi Annan Barış Planı adında bir plan hazırlamış fakat tüm bu çabalara rağmen Suriye'de ateşkes sağlanamamıştır. Başında Prof. Dr. Ekmeleddin İHSANOĞLU’ nun bulunduğu İslam Konferansı Örgütü İKÖ’ de Suriye’de ki bu katliamların ve çatışmaların durdurulması ve Esed yönetimine karşı İslam Ülkelerinin ortak tavır alması ve yaptırım uygulamasında çok etkisiz kalmakla eleştirilmiştir.


Ağustos ayının son çeyreğinde Şam yakınlarındaki Guta bölgesinde düzenlenen saldırıda kullanılan sinir gazı sarinin kullanıldığı BM tarafından doğrulanmış fakat sorumluları konusunda açıklama yapılmamıştır. Buna karşılık BM Güvenlik Konseyi kararı ABD ve Rusya'nın üzerinde uzlaştığı Suriye'nin elindeki kimyasal silah envanterini bir hafta içinde açıklaması ve gelecek yıl ortalarına kadar yok etmesini öngörürken Fransa, İngiltere ve ABD tasarıda askeri müdahale tehdidinden bahsedilmesinden yana olan duruşunu korumuş ve bu saldırıyı yapma yetkisinin sadece hükümet elinde olacağını savunmuştur. Rusya ise bu duruma karşı çıkmaktadır. Rusya karşı çıkışındaki gerekçesini Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’ un ağzından;saldırının muhalif güçlerin bir provokasyonu olduğuna dair 'ciddi dayanaklar' olduğuna inandıklarını ifade ederek açıklamaktadır. Suriye yönetimi Guta bölgesinde yaşanan sarin gazı faciasıyla ilgili Esed tarafından yaptığı açıklama ile muhalifleri suçlamıştır.


Rusya, bölge için yaptığı açıklamalarda BM raporunun taraflı olarak yazıldığını savunmuş ve silah denetçilerini suçlamıştır. Olayların en başından bu yana Suriye’nin dolayısıyla da Esed’in yanında yer aldığı açıkça bilinen Rusya; incelemelerle ilgili olarak kendi uzmanlarını da görevlendireceğini bildirmiştir. Rusya ile Fransa arasında gerilimler gün be gün bu konu üzerinden devam ederken; Fransa Guta bölgesindeki faciadan Esed rejimini sorumlu tutmaya devam etmektedir. İlerleyen günlerde de gündemdeki yerini ve dünya kamuoyunda ilgisini kaybetmeden göz önünde olacak olan Suriye için en son Avrupa Birliği Konseyi Başkanının BM Kurulundaki hitabında kimyasal silahlara yönelik olarak bu güne dek imzalanmış olan silahsızlanma antlaşmalarının devamı olacak gibi gözüken “CENEVRE II” Antlaşmasının da sinyallerinin verildiği görülmektedir. Konu silahsızlanma olduğunda Suriye konusunda Uluslararası toplumun paralize olamayacağını belirten AB Konsey Başkanı Herman Van Rompuy; Güvenlik Konseyinin net bir karar alması konusunda da çağrıda bulunmuştur. Suriye’deki kimyasal silah sorununun bir an evvel çözülmesi gerekliliğine dikkat çeken AB Konsey Başkanı bu sürecin sonunda Suriye için gereken bütün gıda, koruma-barınma ve tıbbi yardım ile eğitim için yardımların AB tarafından geçmişte yapıldığı gibi bundan sonra da yapılmaya devam edeceğini ve Suriye halkına her türlü desteği vereceklerini ifade etmiştir. AB Konsey Başkanı Avrupa Birliğinin Suriye konusundaki ortaya koyduğu ortak siyasi iradenin küçümsenemeyeceğinin de özellikle vurgulamıştır.


‘Askeri müdahale şimdilik askıda’


Bu çerçevede Batı tam Esed yönetimine askeri müdahale için Rusya ve Çin’in veto uygulaması nedeniyle BM Güvenlik Konseyinden karar çıkartmaksızın düğmeye basacakken, Beşşer Esed’in en büyük destekçisi olan Rusya son bir hamle yaparak Suriye’de ki bütün kimyasal silahların derhal BM’ ye teslim edilmesini ve Esed’in kimyasal silahlardan arındırılmasını teklif etmiştir. Esed’ de büyük ağabeyinin danışıklı-döğüş ( muvazza ) bu oyalama taktiğini derhal kabul etmiştir. Böylece askeri müdahaleye kesin kararlı olan ABD, Fransa, İngiltere ve Türkiye hem iç kamuoylarından gelen tepkiler hem de Almanya gibi bazı AB ve NATO ülkesi müttefiklerinin tam desteğini sağlayamamışken, üstüne üslük BM Güvenlik Konseyinden askeri müdahale için karar da çıkartamamışken, Rusya’nın Suriye’nin elindeki bütün kimyasal silahların derhal BM‘e teslim edilmesi ve BM denetçileri kontrolünde imha edilmesi önerisi karşısında uluslararası kamuoyunda müdahaleye desteğin azalması sonucu askeri müdahaleyi ertelemek zorunda kalmışlardır. Bunun üzerine şımaran diktatör Beşşer Esed’ de ülkesindeki kimyasal silahların imhası için gerekli paranın 1 milyar doların üstünde olduğu ve bu meblağın BM tarafından Suriye’ye ödenmesi gibi ahlaksız bir teklifte bulunma cesaretini de gösterebilmiştir. Eylül’ün son haftasında tamamlanan BM’ ye üye bütün ülkelerin devlet başkanları veya başbakanlar seviyesinde katıldığı BM yıllık olağan Genel Kurul toplantılarında da esen hava askeri müdahaleden ziyade, sorunun müzakereler yoluyla çözülmesi doğrultusunda olunca Suriye’ye askeri müdahale seçeneği şimdilik askıya alınmış gibi gözükmektedir.


Bugün gelinen noktada ABD ve İngiltere Suriye’ye müdahale konusunda düğmeye basmaktan vazgeçse bile ilerleyen zamanların dünyaya neler göstereceği ve Suriye için bir sonraki adımda neler ön görüldüğü belli değildir. Açıkça söylenebilir ki ABD’nin genellikle iç savaşları bitirip demokrasi götürmek için yola çıktığı yerlerde insanlara yardım ve demokrasinin yanında şiddet yaşattığı da Irak’tan edindiğimiz derin bir tecrübedir. Ancak ülkemizin milli menfaatleri açısından da; yıllarca PKK’ yı besleyen APO’ ya ev sahipliği yapan, Hatay’ ı haritalarında kendi topraklarına dahil olarak gösteren, Asi nehrinin suyunu bir kesip Amik ovasında kuraklığa bazen de bütün suyu salıp sellere neden olarak pamuk tarlalarının mahvolmasına yol açan, % 12 Arap Alevisi olan Nuseyri çoğunlukla % 70 Sünni çoğunluğu serbest seçimler olmaksızın diktatörce yöneten baba Hafız Esed’ in otoriter ve totaliter politikalarını aynen devam ettiren mahdum BeşşerEsed’in de bir an önce Suriye’nin başından gitmesi ve çoğulcu parlamenter demokrasi usullerince yapılacak serbest seçimlerle Suriye halkının özgür iradesiyle belirlenecek yasal ve meşru yeni bir yönetimin Suriye’de başa gelmesi gereklidir.


Doç. Dr. Uğur ÖZGÖKER
AREL ÜNİVERSİTESİ İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı, Harp Akademileri Komutanlığı Öğretim Üyesi
 

Bu haber toplam 1584 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.