1. HABERLER

  2. DENİZ KÜLTÜRÜ

  3. Deniz Daima Hakkını Alır
Deniz Daima Hakkını Alır

Deniz Daima Hakkını Alır

Ahmet İhsan Mutlu halen mesleğini yapan bir cerrah. Onu diğer doktorlardan ayıran en önemli özelliği ise, tekne yapmayı kendisine hobi edinmiş olması.

A+A-

Ahmet İhsan Mutlu halen mesleğini yapan bir cerrah. Onu diğer doktorlardan ayıran en önemli özelliği ise,  tekne yapmayı kendisine hobi edinmiş olması. Ahmet İhsan Mutlu, öyle bir tutkuyla ahşabı işliyor ki, bıkmadan usanmadan bir tekneye yedi senesini verebiliyor. Tekne yapmak için bazen, sabahlara kadar çalıştığını söyleyen Dr. Mutlu, bu işin doktorluktan daha zor olduğunu da belirtiyor. Ancak o kadar uğraşıp didinerek yaptığı teknesinin başına hazin bir kaza geliyor. Yaşadığı olumsuzluklara ve teknesinin gidişine üzülse de, Ahmet İhsan Mutlu tekne yapmayı sürdürmeye kararlı görünüyor. İşte sadece insanların değil, teknelerin de doktoru olan Ahmet İhsan Mutlu’nun ilginç hikayesi…

Bir doktor olarak tekne merakınız nereden kaynaklanıyor?

Ünye doğumluyum.Üniversite yıllarına kadar Ünye de denizin tam kenarında yaşadım. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesine 1976 yılında girdim.Fakülte eğitimimi ve ihtisasımı ayni üniversitede yaptım. Şu an Adana’da genel cerrahi uzmanı olarak çalışıyorum. Çocukluktan beri denizle iç içeyim.İlk okul yıllarında tenekeden kayık yapardım;hatta bir gün mahallenin çocukları ellerinde birer teneke;bana da kayık yap diyen geliyor,meğer komşunun tamından söküp getiriyorlarmış;uzun süre komşu beni aradıydı.Daha sonraki yıllar çıtalarla tekne yapar, üzerine bez gerer ve zift sürerdik.Birde ucuna tahta çakılmış ağaç dalı al sana kayık ,doğru balığa.O yıllar mahalle çocukları arasında bayağı havamda vardı.E e herkes tekne yaptırmak istiyor.Böyle bir kayıkla üç arkadaş balığa çıktık ,hava esti dönmekte zorlanıyoruz,ikisini deniz tuttu,ben kıyıya geldim ama..O günü hiç unutamam şimdi düşünüyorum da çocukluk zor zanaat.Özetle kendimi bildim bileli ağaç işlemekten büyük keyif alıyorum. Dedem tekne yapım ustasıymış. Muhtemelen genetik yatkınlık da var. 1980’li yıllarda gerçek anlamda ilk yelkenli teknemi yaptım.İkinci teknemi 2002 de başladım, çoğunlukla tek çalışarak 2009 da bitirdim.Bruce Robert in 434 modeli idi.Tekne yapım malzemesi olarak en idealinin ahşap olduğu düşüncesindeyim. Ahşaba da ilgi olunca, böyle bir şeyler ortaya çıktı işte. Tıp fakültesi tercihimin altında İstanbul Üniversitesi Genel Makine Mühendisliği Bölümü vardı;orayı kazansam daha iyi olurdu sanki diye düşünürüm her zaman.Hep söylerim; bir soru fazla yaptığım için cezalandırıldım diye.

Bir cerrah olarak zor bir mesleğiniz var. Ameliyat yaparken mi, yoksa tekne imal ederken mi daha fazla zorlanıyorsunuz?

Tabi ki tekne yaparken. Gerçi insanı tekrar değiştirme şansın veya parçayı bozdun kaldır at öbürünü koy diye bir ihtimal yok;ama  mesleğini yaparken birçok konuda otomatize olduğun için daha bir kolaymış gibi geliyor ameliyat yapmak. Cerrahide birçok ameliyat yılardır ayni şekilde yapılır; ama teknede her yerin farklı bir uygulaması çıkabiliyor. Beğenmezsen  yenisini yap,bir daha bir daha ta ki beğenene kadar.

Aileniz tekne yapmanızı nasıl karşılıyor?

Başlangıçta ailemden destek görmedim. Çünkü zamanımın çoğunu tekne yapmak alıyordu. Zaman içerisinde ortaya bir şeyler çıktığını gördüklerinde  desteklemeye başladılar.Gerçi hanım bazen söylenir ama kadın işte ne yaparsın. Çocuklar, denizi yüzmek ve tatil olarak algılıyorlar. Onun için onları henüz yelkene başlatamadık, ama en azından fikri benimsediler sonunda.

Peki, iki işi bir arada nasıl yapıyorsunuz. Zamanı nasıl dengeliyorsunuz?

Hafta sonları ve hafta içerisinde izinli olduğum günlerde, hatta saat beşten sonra 24:00’e kadar çalıştığım oluyordu.  Bazı günler sabahladığım da oldu. Tek başıma çalıştığım için yedi sene sürdü.Teknede kullandığın bütün makaralar, direk,ön yelken sarma sistemi; hepsi kendi dizaynım ve benim üretimim.

 Türkiye’de birçok sektörde sıkıntılar yaşanıyor, ama hekimlik olayı emin olun çok daha da sıkıntılı; üzerimizde sosyal bir baskı hissediyoruz. Yaşadığımız sıkıntılardan kısmen kurtulmak, hatta rahatlamak için ideal bir hobi oldu bu uğraş.Hayatımın en yorgun ama mutlu yedi senesi yaşadım.

Kaç tane tekne yaptınız?

İki,ilk yaptığım Fazlı Cemil Akmansoyun  bir çizimi idi , posta üstü kontraplak  kaplama,onu çok cüzi bir fiyata bir arkadaşa vermiştim. İkincisi, söylemiştim Bruce Robert 434, 5 kat ahşap laminasyon.O teknem denize indi  sekizinci ayında limanda kaza geçirdi.Gövdede ciddi zararlar oldu ,şimdi kızak üzerinde limanda duruyor. Kaybetmenin dayanılmaz acısı;zor günler yaşadım,antidepresan kullandım bir süre baktım olmuyor,yeni bir tekne başladım;Nordic Folk Boat.Şimdi daha rahatım.

Tekneniz nasıl battı?

Limanda balıkçı teknelerinde ayrı bir yerde bağlıydı. 15 Şubat günü fırtına çıkmış. Dört trol teknesi, halat patlatıp, liman içerisinde gezerken, benim tekneme çarpıyorlar.Benim tekne trollerle, mendirek deki kayalar arasına sıkışıyor,gövde patlıyor ve su alıp batıyor.Teknem sahil güvenlik botunun yakınına bağlıydı,tesadüfen komutan kameraya çekmiş.

 Olay, çok kısa süre içinde gerçekleşmiş. Tabii gecenin o saatinde hiçbir şey yapma şansı olmamış.

Peki, tekne yapmaya devam edecek misiniz?

Elbette. Tekne benim için vazgeçilmez bir yaşam şekli.

 

Bir tekne sahibi olma lüks gibi görünüyor. Sizce neden?

Çünkü parası olan insanların sektörü diye algılanıyor.Toplumumuzda bazı değer yanılgıları vardır;  bir lokantaya gittiğiniz zaman, eğer doktor olduğunuz biliniyorsa, fiyat daha fazla olur. Realitemiz bu, ama doktorlar da çok zengin insanlar değillerdir aslında. Her insan bir emek harcar ve bu emek insanlara bazı getiriler sağlar. Her mesleğin zenginleri vardır. Fuarlarda hep milyon dalarlık tekneler gösterilir beklide bu yüzden toplumda öyle algılanıyor.

Deniz severlere, denizciliğe gönül verenlere neler söylemek istersiniz?

Çocukluk yıllarımda Türkiye’nin her tarafında çöpler deniz kenarlarına dökülürdü. Bu, hala Türkiye’nin bazı bölgelerinde yapılıyor. Şu anda ciddi bir bilinç düzeyi oluştu, ama hala denizlerimizi çöplük gibi görenler var. Denizlerimizi bitirmedik, ama bitirmemize az kaldı. Karadeniz’de bir laf vardır; “Deniz daima hakkını alır”. Denize atılan çöplerin hepsini deniz karaya geri gönderiyor. Başka denizimiz yok! Sadece biraz dikkat…

 

 

 

Vira Dergisi

Bu haber toplam 4436 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum