1. YAZARLAR

  2. COŞKUN ARAL

  3. Güney Afrika’nın Rengi
COŞKUN ARAL

COŞKUN ARAL

Yazarın Tüm Yazıları >

Güney Afrika’nın Rengi

A+A-

Türkiye'de daha çok ilk kalp naklinin yapıldığı ülke, zengin altın, elmas madenleri ve Nelson Mandela ile bilinen Güney Afrika, dünyada aynı zamanda bir İngilizce öğrenim merkezi olarak da tanınmaktadır. Ülkenin doğal güzellikleri ise yıl boyu süregelen iklime bağlıdır. Deniz aşırı ülkelerden Güney Afrika'ya gelen on ziyaretçiden dokuzu ülkenin vahşi yaşamını, muhteşem ve bakir pitoresklerini gezip görmek arzusundadır. Eşsiz doğal güzellikler içindeki Güney Afrika, ziyaretçilere çok çeşitli maceralar sunar. 

 

Bartolomeu Dias, 1488 yılında Afrika Kıtası’nın en güney ucundan geçtiğinde, buraya “Fırtınalar Burnu” adını vermişti. Bu adı Portekiz kralı II. John, Ümit Burnu olarak değiştirecekti, çünkü doğuya yepyeni bir kapı açılmıştı. Bu, batı dünyası için umut vericiydi. Böylesi tarihi bir keşfi yapan ilk Avrupalı olan Dias ise, bu keşiften 12 yıl sonra kendi deyimiyle Fırtınalar Burnu açıklarında, fırtınaya kapılan gemisinin batmasıyla hayatını kaybedecekti. 16 ay süren seyahati boyunca Portekizli kâşif, Afrika Kıtası’nın batı kıyılarını keşfetmişti. Ondan sonra Vasca de Gama, Ümit Burnu’nu aşacak ve Hindistan’a ulaşacaktı. 

İki okyanusun kucaklaştığı Güney Afrika, halkların kucaklaşmasını ancak 20. yüzyılın sonlarında görebildi. 1994 yılında siyahların beyazlarla birlikte oy kullanmaya başlamasıyla apartheid son buldu. Bu tarihten sonra siyah Afrikalılar da, bembeyaz bir geleceğin hayalini kurmaya başlayabildi.

 

Güney Afrika onlarca etnik grubun bir arada yaşadığı, 50 milyonluk nüfusun yüzde 80’ine yakınının siyah, yüzde 10’unun beyaz ve geri kalanların da melez, Hintli ya da Asyalı olduğu bir ülke. Bunlar arasında Zuluların yaşadıkları bölge olan KwaZulu-Natal’da neredeyse 11 milyon Güney Afrikalı yaşamakta. Apartheid olarak adlandırılan ırk ayrımcılığı politikasından nasibini alan Zulular, bugün geçmişin anılarını paylaşarak kazançlarını sağlıyorlar. Hissettikleri tüm duyguları dansla dışa vuran Zulular’ın sosyalleşmelerinde, dış görüntü önemli yer tutuyor. Çünkü Zulu halkı için kıyafetlerinde ya da danslarındaki her ayrıntı birbirleriyle iletişim kurmanın bir yolu. Dans, Zulu gündelik hayatının önemli bir parçası sayılabilir.

 

Kral Shaka: Siyah Napolyon

9. yüzyılda Güney Afrika’ya göçlerle gelen kabileler arasında olan Zulular, birçok kabileye ayrılmış ve ülkenin değişik bölgelerine dağılmıştı. 1816 yılında kral Shaka’nın önderliğinde tüm bu kabileler toplandı. Shaka, Zuluları birleştirerek, bir ulus yaratmakta idi. Üstelik askeri düşünce ve hareket tarzı, yaratmakta olduğu ulusu da bu yönde şekillendirmekteydi. Savaşçılık alanında yaptığı değişiklikler ve askeri başarıları, Shaka’nın bir efsaneye dönüşmesini sağlamıştı. Shaka, Siyah Napolyon olarak adlandırılacak, ölümünden yüzlerce yıl sonra bile zalimce kuralları ve acımasızlığının şekillendirdiği krallığı kitaplara ve filmlere konu olacaktı. Kimi araştırmacılar, kral Shaka’nın tüm bu özelliklerinin abartıldığını düşünseler de, İngiliz savaş tarihçisi John Keegan; Shaka’yı Afrika’dan çıkmış en büyük kumandan olarak nitelemekten geri durmaz.

 

Modern Zulu yaşamı, geleneklerin kendilerinden çok ziyaretçiler için sürdürüldüğü bir görüntü verir. Gündelik hayatta Zulular tişört ve pantolonun rahatlığına teslim olmuşsa da; Zulu kadınlarının her rengin ayrı bir anlam ifade ettiği boncuklu kıyafetleri ya da erkeklerin kendilerini daha iri göstermek için vücutlarına sardıkları hayvan derileri özel törenlerde hâlâ giyilmektedir.

 

Büyük şehirlerde, hayatın ritmi Zulu Bölgesi’nden farklıdır. Duygularını dansla dışa vuran Zuluların aksine, şehir hayatı dev projelerin yetiştirilmeye çalışıldığı bir arenaya dönüşmüş durumdadır. 2010 Dünya Şampiyonası için Port Elisabeth’te inşası süren stadın yetişmeyeceğine inananlar da var, güvenlik ve elektrik sıkıntısının sorun olacağını düşünenler de. Olumsuz fikir yanlıları B planı yapılması konusunda ısrar etseler de, Güney Afrikalılar kararlı.

 

Güney Afrika’da Osmanlılar

19. yüzyılda Güney Afrika’daki Müslümanlar arasında büyük kavgalar yaşanıyordu. İngiliz Kraliçesi Victoria, Osmanlı padişahı Abdülaziz’den yardım istedi. Sultan bu anlaşmazlıkları çözümlemek için 26 Mayıs 1862’de, iki Osmanlı vatandaşını Güney Afrika’ya gönderdi. Ebu Bekir Efendi ve yeğeni Ömer Lütfi, Güney Afrika’da yıllarca yaşayacak; Ebu Bekir orada vefat edecekti. Ebu Bekir Efendi’nin torunları hâlâ Güney Afrika’da yaşıyor. Aralarında sadece Türkiye’de eğitim görmüş olanlar Türkçe konuşabiliyor. Diğerleri ise Apartheid Dönemi’nde aldıkları yaraları sarmış, Efendi’nin öğretilerini devam ettirmekte.

 

‘Bo Kaap’ adı verilen şehrin Müslüman mahallesi, renkli evleriyle diğerlerinden farklı bir görüntü çiziyor. Hint-Malay kökenli Müslümanların yüzlerce yıldır yaşadıkları bu mahallede, Ebu Bekir Efendi’nin kalmış olduğu ev hâlâ ayakta ve müze olarak hizmet veriyor.  

Osmanlı İmparatorluğu’nun Güney Afrika’daki mirası hâlâ canlı ve buradaki Müslümanlar ona sahip çıkıyor. Ülke; geride bıraktığı kara günleri unutmuş değil, ama affetmeyi öğreniyor. Nelson Mandela’nın dediği gibi Güney Afrika’nın tarihi kahramanlarla dolu ve bunların bazıları lider oldu, bazılarıysa liderleri izledi. Hepsi hatırlanmayı hak ediyor…

 

 

 

Bu yazı toplam 1370 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.