1. YAZARLAR

  2. Nezih Bilecik

  3. Bodrum'da Süngercilik ve Madalyonun İki Yüzü
Nezih Bilecik

Nezih Bilecik

Deniz ve Balıkçılık Bilimcisi
Yazarın Tüm Yazıları >

Bodrum'da Süngercilik ve Madalyonun İki Yüzü

A+A-

İçeriği açısından toplumca en çok sevilen sözcüklerden biridir vefa sözcüğü. Sosyal yaşantıda karşılığını çok ender görebildiğimiz bir konumu vardır “vefa” tanımlamasının. Sevgiyi sürdürme ve sevgi bağlılığının bir göstergesi olarak 8 Ağustos 2022 akşamı Bodrum Kalesinin Batı Hendeği bölümünde “Süngercilik Müzesi Protokolü İmza ve Bodrumlu Süngercilerle Buluşma Gecesi Etkinliği” gerçekleştirildi. Etkinliğin nedeni ise Bodrum’un yerel ve kültürel yapısının temel taşlarından ve unutulmaya yüz tutmuş mesleklerinden olan süngerciliğin hayatta kalması için gerçekleştirilen çalışmalar çerçevesinde Süngercilik Müzesi’nin açılmasının öngörülmesiydi. Bununla ilgili Protokolü ise Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras ile müze sponsoru Mustafa Cem arasında imzalandı.

resim1-006.jpg

Tiyatro sanatçısı Utku Erişik’in muhteşem tiyatral sunumuyla başlayan imza töreninde dans gösterileri, türküler ve belgesel gösterimler katılımcılar tarafından büyük beğeni topladı. Açılıştaki ilk konuşma Bodrum Deniz Müzesi Müdürü Selen Cambazoğlu tarafından yapıldı ve Süngercilik Müzesi hakkında bilgi verdi. Bu arada süngercilerin arkeoloji dünyasına ve doğal olarak Bodrum Kalesine olan katkısını da dile getirdi. Ayrıca toplumun gelişimi ile ilgili hizmet edecek olan müzenin önemine değinerek müzenin kurulmasında katkı sunanlara teşekkür etti. Müze Sponsoru ve eski bir süngerci olan Mustafa Cem ise katılımları dolayısıyla herkese teşekkür ederek Bodrumlu süngercilerin bu mesleği neden seçtiğine değindi. Bodrumlu süngercileri temsilen konuşan son süngerci Aksona Mehmet ise “Sünger kültürünü gelecek nesillere aktarmayı omzumda borç biliyorum” dedi. Son süngercilerden biri olan Mehmet Yavaş’da süngercilik mesleğini icra ettiği yıllardaki anılarını katılımcılarla paylaştı. 
Süngercilik Müzesi’nin Bodrum ve ülkemiz için önemine değinerek konuşmasına başlayan Belediye Başkanı Ahmet Aras “Tarihimize, kültür mirasımıza sahip çıkmak ve gelecek nesillere aktarmak için Süngercilik Müzesi Protokolünü imzalamak adına burada toplandık. Yönetime ilk geldiğimiz günden beri attığımız her adımda sanata ve tarihe değer vermeğe çalıştık. Kültürün, sanatın ve tarihin ne kadar değerli olduğunun farkındayız. Eğer köklerimizi bilmezsek ve sahip çıkmazsak dağılıp giden bir toplum haline geliriz. Tarihin babası olarak bilinen Heredot’tan söz ederek konuşmasını sürdüren Başkan Ahmet Aras tarihi değerlere sahip çıkılması gerektiğine vurgu yaptı. 
Bodrum Kaymakamı Bilgehan Bayar ise özetle süngerciliğin önemine değindi. Bodrum’da şehrin kimliğini oluşturan mesleklerden birinin süngercilik olduğunu ifade eden Bilgehan Bayar, “Bu kültürü gelecek nesillere yansıtmak, yaşatarak aktarabilmek çok önemli. Çünkü geçmiş geleceğin aynası gibi gelecek nesillere ciddi bir rota, ciddi bir yön veriyor” dedi.

Konuşmaların ardından taraflarca Sünger Müzesi protokolü imza altına alındı.

2-210.jpg

Gecede, sualtı belgesel yapımcısı ve sualtı biyoloğu Dr. Mert Gökalp’in Bodrumlu sünger avcılarının zor hayatlarına ve sünger avcılığı esnasında yaşanan tehlikeli anlara bir kurgu hikâye üzerinden odaklanan ödüllü kısa film IRME’nin gösterimi gerçekleşti. Programın devamında ise Sanatçı Özgür Kıyat, süngerci Aksona Mehmet (Mehmet Baş) için bestelediği ‘Aksona Zeybeği’ türküsünü seslendirdi. Bunun oyunu da bizzat Mehmet Baş tarafından oynandı ve beğeni topladı. Mehmet Baş’ı en popüler kılan özelliklerinden biri de kendisi tarafından kaleme alınan “Son Süngerci” adlı eseridir. Kitabının özet tanıtımında yer alan en ilginç cümle ise “Süngercilik devlet eliyle bitirilmeden önce, Bodrum ekonomisini ayakta tutan, en gözde mesleklerden biriydi” tanımlamasıdır!
Gecenin finalinde Grup Horokos’un vurgun yiyen süngercileri konu alan Kalimnos Adası’nın geleneksel dansı Mihanikos halk dansı gösterisi sonrasında program, Bodrum Girit ve Yunanistan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Zehra Denizaslanı’nın geleneksel denizci yemeklerinin sunumu ve tadım etkinliği ile son buldu.

3-195.jpg

Yerel yönetimin kadirşinas girişimi

Yerel yönetim olarak Bodrum Belediyesi’nin Bodrumun süngerciliğine sahip çıkması ve bununla ilgili olarak Süngercilik Müzesi’nin kurulmasına olanak sağlaması toplumsal açıdan olumlu bir gelişmedir. Bu olumlu gelişme Bodrum Kalesi’nde düzenlenen etkinlik gecesinde imzalanan protokol ile taçlandırılmıştı. 

Konuşmacılarca yakın geçmişte Bodrum süngerciliğinde yaşananlara ve sonrasına hiç değinilmemesi gecenin dikkati çeken tek noksanlığıydı. Etkinlikte söz edilmeyen veya göz ardı edilen hususlara vurgu yapılabilseydi, her şey tamam olacaktı. Etkinlik gecesinde Bodrumlular madalyonun bir yüzünü gördüler. Oysa madalyonun diğer yüzü dolu doluydu ama sonucu ise dramatikti. Bu dramatiklikte Bodrum'da yaşayanların payı var mıydı, yok muydu? Onun için madalyonun öbür yüzüne kronolojik olarak göz atmak gerekli. Bu makalede temel amaç süngercilik konusunda kadirşinas girişim yapan Bodrum Belediyesi yetkililerini bilgilendirmek ve bu bilgilerin ışığı altında Süngercilik Müzesinin çağdaş bir zihniyetle yaşama geçirilmesine zemin yaratmaktır. Diğer bir amaç ise dramatiklerle dolu süngerciliğimiz ile ilgili resmi ve akademik gelişmeleri toplumumuzu yansıtmaktır.

Madalyonun diğer yüzünde egemen olan bilgi geçmişte hem ülkesel hem de küresel ölçekte atılımlar yapan ve başlangıçta salt süngerciler için hizmet vermek amacıyla Bodrum’da kurulan teşkilata süngercilerin, dalış turizmi temsilcilerinin, balıkçıların ve de en önemlisi Bodrumluların neden sahip çıkmadıkları ve bu nedenle yapılan yoğun eleştirilerdir. Eleştirinin bir iyileştirme sanatı olduğunu kabul ederek, gerçekleri ilk elden öğrenmeye var mısınız?

MADALYONUN DİĞER YÜZÜ
 
Sünger ile ilgili müdürlüğün kurulması ve basınç odalarının hayata geçirilmesi 

Bodrum süngerciliğinin yakın tarihine özellikle bir göz atmak gerekmektedir. Yaşanmış güzelliklere, atılımlara, gelişmelere hiçbir Bodrumlunun gözünü kapatmaya hakkı yoktur ve olmamalıdır da. Bunun için kronolojik olarak Bodrum’un sünger ve süngercilik konusunda geçirdiği yakın dönem evrimini somut olarak ortaya koymakta yarar vardır. Bodrum ve yarımadası 50-60 yıl öncesinde ne idi. Bir de ona bakalım. Güney Ege’nin şipşirin ve kendi halinde doğa ile baş başa olduğu ekonomik yönden güçsüz, fakat doğal güzellikleri açısından da mavi ile yeşilin bütünleştiği el değmemiş bir bakire konumundaydı. O dönemlerde Bodrum’u popüler kılan en önemli özelliği de dünyaca meşhur süngeriydi. Zengin sünger yatakları nedeniyle yarımadada süngercilik en önemli geçim kaynaklarından biri idi. Ne var ki sünger toplamanın da kendine özgü riskleri vardı. Denizin mavi derinliklerinden nafakasını temin eden süngercileri bekleyen tehlike ise onların korkulu rüyası olan vurgundu. Geçmişte dalış giysilerinin ve teknelerdeki teknik donanımların günümüze göre ilkelliği; süngercilerin deniz dibinde maruz kalabilecekleri çeşitli olumsuzluklar ve sonuçta dalış-çıkış kurallarının elde olunmayan nedenlerle ihlali veya bilgi yetersizliği vurguna davetiye çıkarıyordu. 

Böyle bir talihsizliğe maruz kalan süngerciye en kısa zaman içerisinde mutlaka tıbbi müdahalenin yapılması kaçınılmazdı. Çünkü vurgun tedavisinin başarılı olabilmesi buna bağlıydı. Vurgunu oluşturan neden; dalınan derinlikten çıkış kurallarına zamanlama açısından uyulmaması ve kanda mevcut azotun doğurduğu sonuçtur. Özetle vurgun; vücutta daha açık bir tanımlamayla kan dolaşımı sisteminde yani damarlarda veya kılcal damarlarda oluşan azot gazı kabarcıklarının yol açtığı tıkanma veya hasar olarak tanımlanır. Vurguna yol açabilecek nitelik ve nicelikteki kabarcıkların oluşumu, dalıştan sonraki ilk bir saat içinde görülebilmektedir. Ancak bu durum, dalışın profiline de bağlıdır ve aslında sadece çıkış sırasında değil, yüzeye geldikten çok sonra bile oluşmaya devam edebilir. Bu nedenle risk sonrası vurgun hastalığının gelişme süresi, ilk 10 dakikadan sonraki 36 saate kadar uzayabilmektedir. Ciddi bir vakada, çabuk önlem alınamazsa, hayati tehlikeye çok hızlı ulaşabilir. Bu nedenle zamanında yapılamayan müdahalelerde hastayı ve yakınlarını dramatik bir son veya dramatik bir yaşam tarzı bekliyor demektir.

Sonu üzüntülü bir geleceğin oluşmaması ve tıbbi müdahalenin yapılabilmesi; özellikle Türkiye’de dünyaca ünlü kaliteli süngerin merkezi olan Bodrum’da süngercilerin esenliği açısından basınç odasının varlığı bir gereksinimdi. Çünkü vurgunun tek ve tipik tedavisi basınç odasıdır. Böylece vurgunun karmaşa/yan etki/istenmeyen durumun önüne geçilebilir. Eğer vurgunun arazları ağırlaşmadan yani erken tanı ile tedavisi hızla yapılırsa, dalgıçta kalıcı bir hasar olasılığı azalır. Eğer bunun tersine, geç tedavi yapılırsa, ileride kalıcı hasar olasılığı artar ve hatta ölüm olayları meydana gelebilir. Basınç odası tedavisi ile hastanın vücudundaki kabarcıkların küçültülmesi ve yok edilmesi amaçlanır. Hastanın arazları bu etkili tedavi ile yatıştırılır. Basınç odasında önce vurgunun şiddeti ile orantılı bir basınç oluşturulup, sonra bu basınç gerektiğinde yavaşça düşürülerek, hastadaki azot gazı kabarcıkları, uzun ve güvenli bir süre sonunda, vücut dokularından uzaklaştırılır.

Geçmişte, Türkiye’de “basınç odası” sadece Paşabahçe-Beykoz’daki Dalgıç Okulu Komutanlığı’nda vardı. Oysa o yıllarda Bodrum’da Devlet Hastanesi bile yoktu. Yine o yıllarda ülkemizin hiç bir yerinde ve hiç bir hastanesinde bu tür olaylara müdahale bile yapılamıyordu. O yıllar, özellikle Bodrum’da geçimini süngercilikle sağlayan süngercilerin hayatlarını kaybettiği veya sakat kaldığı, felçli olduğu dramatik yıllardı. 29 Kasım 2015 tarihinde 83 yaşında yitirdiğimiz ve yazıları zevkle okunan üstat gazeteci Hasan Pulur’un 27 Şubat 2009 tarihli Milliyet Gazetesi’ndeki “Olaylar ve İnsanlar” köşesinde kaleme aldığı yazısından küçük bir alıntı bu bölümde yazılanları daha da anlamlı kılmaya katkıda bulunacağı kuşkusuzdur. 

“1960’lı yıllarda Haydarpaşa Numune Hastanesi’ne bir ziyaret için gitmiştik, doktorlar iki genç gösterdiler, yatağa mahkûm. Bodrum’dan gelmiş, vurgun yemiş iki dalgıçtı, sünger için suya dalmışlar, çıkarken acemilik yüzünden vurgun yiyip felç olmuşlardı. Doktorlar, “Bodrum’da basınç odası olsaydı, bu çocuklar kurtulabilirlerdi!” dediler.”

4-157.jpg

Bu çaresizlik tablosunu yaratan müthiş illetin adı “vurgun”. Ama ne yaparsınız sünger ekmek teknesi. Ekmeğin aslanın ağzında değil midesinde olduğu bu küçücük kasabada vurgun karabasan gibiydi. Bodrum’un süngercilerini öyküleriyle ebedileştiren ve onları edebiyat dünyasına taşıyan “Halikarnas Balıkçısı” Cevat Şakir Kabaağaçlı o kişileri özel bir yere oturtmuştu. Edebiyat dünyasında değil de, süngercilerin gerçek dünyasında Bodrum’un süngercisine çok özel önem vererek ona yaklaşan bir kurum vardı. Bir de ona bakalım.

Vurgun gibi insan sağlığını ilgilendiren sorunun çözümü için ne yapılması gerekirdi. En mantıksal şekliyle Sağlık Bakanlığı’nın konuya sahip çıkıp, insanların esenliği ile ilgili ortamları yaratması gerekir. Cevap bu olmalıydı. İşin aslına bakarsanız o dönemlerde ülkemizin hiç bir tıp fakültesinde “Hiperbarik Tıp/Hiperbarik Oksijen Tedavisi” dediğimiz eğitim dalı veya uzmanı yoktu. “Deniz ve Sualtı Hekimliği Ana Bilim Dalı” yakın sayılabilecek bir tarihte 1989 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi bünyesinde kurulmuştu. 

Geçmişte böylesine yokların olduğu bir zaman diliminde inanılmaz bir mucize gerçekleşiyor. Bodrum’un Türkiye’ye ve buna paralel olarak dünyaya açılmasına ramak kaldığı yıllarda, Tarım Bakanlığı yeryüzünde ender görülebilecek bir girişimle Bodrum’u Bodrum yapan özelliğinin en başında gelen ve salt süngerinin adını yaşatacak, devam ettirecek, kalkındıracak bir teşkilatını 1977 yılında hayata geçiriyor. Adı da “Sünger İşleme Geliştirme İstasyonu ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü”.

Bu girişim çok ayrıcalıklı bir yaklaşımdı. Ülkemizde sünger avcılığı; Anamur, Antalya, Finike, Kaş, Fethiye, Marmaris, Gökova Körfezi, Bodrum, Güllük Körfezi, Çeşme, Ayvalık yöresi, Edremit Körfezi, Gökçeada, Bozcaada, Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi’nde ise İmralı Adası, Marmara Adası, Ekinlik Adası ve Gelibolu civarında yapılmaktaydı. Böylesine geniş bir yayılım bölgesi içinde Bodrum’un tercih edilmesi hem Bodrum’un şansı, hem de girişimin doğrusuydu.

Ardından kendi fiziki alt yapısını oluşturduktan sonra Tarım Bakanlığı bu yörenin süngercilerine ve süngerciliğe verdiği önemin bir göstergesi olarak devreye giriyor. Basınç odası alınması ve burada çalışacak personelin bilgi donanımına sahip olması için gerekli platformu oluşturuyor. Satın alma işlemleri gerçekleştiriliyor; İtalyan yapımı basınç odaları alınıyor ve kuruluyor. Basınç odası ile ilgili olarak rahmetli Dr. Altan Tekin (1946-2011), biyolog Selim Dinçer ve biyolog Necip Dalkılıç o dönemde Beykoz Çubuklu’da bulunan Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı “Sualtı Kurtarma Komutanlığı‘nda gerekli bilgi donanımına kavuşturuluyor ve Bodrum’da bir değil, iki “basınç odası” faaliyete geçiriliyor.

Böylelikle İsrail Elat’taki basınç odalarıyla beraber Doğu Akdeniz’deki iki sivil merkezden biri de Bodrum’da kuruluyor. Sağlık Bakanlığına ait olması gereken bir yükümlülüğü ve onun yapamadığı bir uygulamayı Tarım Bakanlığı yapıyor ve Bodrum’u çok ayrıcalıklı bir konuma oturtuyor. Böylelikle tüm süngerciler ve sualtı dünyasına dalanlar güvenceye kavuşturuluyor. İnsan sağlığına verilen önemin bu güzelliği kim görmezden gelebilir ki! 

Salt sünger ile ilgili müdürlüğün kurulmasından sonra sünger yetiştiriciliği uygulamalarına geçilmiştir. Ülkemizde sünger yetiştiriciliği uygulaması ilk kez deneysel anlamda İstanbul üniversitesi Fen Fakültesi bünyesindeki Hidrobiyoloji Araştırma Enstitüsü tarafından Gökçeada’da 1972-1973 yıllarında hidrobiyolog Nurettin Gökalp tarafından başarıyla gerçekleştirilmişti.

İkinci kez sünger yetiştirme uygulaması ile ilgili çalışmalar, 1980-1984 yılları sürecinde Bodrumda uygunluğu saptanan 4 istasyonda, 6 dikim metodu ile gerçekleştirilmiştir. Biyolog Necip Dalkılıç tarafından verilen araştırma sonuçlarına göre, en iyi sonuçların taşlar üzerine yapılan dikimlerden alındığıdır. Dikimi yapılan süngerlerin genel olarak ilk 1 ay içinde kesim yüzeylerini yeniledikleri, ayrıca 8 ay içinde ortalama % 350’lik, 20 ay içinde ise % 900’lük bir hacim artışı sağladıkları kaydedilmiş ve 3x4x5 cm.lik parçaların 12-15 cm.lik boylara ulaştığı belirlenmiştir. 

Su Ürünleri Araştırma Enstitüsünün kurulması

1985 yılında Tarım Bakanlığı bünyesinde radikal bir reorganizasyon gerçekleştirilmiştir. Bakanlığa bağlı tüm kuruluşlar lağvedilmiştir. “Sünger İşleme Geliştirme İstasyonu ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü” de lağvedilmiş ve yerine 1987 yılı Mayısında ulusal düzeyde sucul dünya ile ilgili her türlü araştırmaları yapma yükümlülüğünde olan ve doğrudan bakanlığa bağlı olarak “Bodrum Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü” kurulmuştur. Lağvedilen kuruluşun tüm mal varlığı da bu yeni kuruluşa devredilmiştir. Bu nedenle süngercilere veya herhangi bir nedenle denizde vurgun yiyen bireylere verilen hizmetler ile tüm dalgıçların yıllık olağan muayenelerini Çubuklu (Beykoz)-İstanbul yerine Bodrum’da yaptırabilmeleri hiç bir kesintiye uğramadan bu yeni çatı altında da sürdürülmeye devam edilmiştir.

5-005.png

Basınç odalarının faaliyete geçtiği andan itibaren enstitü bünyesinde 1986-2000 yıllarında sayısız vurgun tedavisi gerçekleştirilmiştir. İleri derecede olumsuzluğa maruz kalanlara ise yine gerekli müdahaleler başarıyla yapılmış, akabinde tam iyileşmelerine olanak sağlamak için bu tür durumda olanlar fizik tedavi amacıyla İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi bünyesindeki Deniz ve Sualtı Hekimliği Ana Bilim Dalına yönlendirilmiştir.

6-002.png

Büyük Talihsizlik: Şiddetli Salgın Sünger Hastalığı

Sucul dünyanın canlıları da uygun olmayan koşullarda hastalıktan nasiplerini alırlar. Küresel ölçekte süngerler ile ilgili olarak 19. yüzyılda 1844, 1854, 1878 ve 1890 yıllarında toplu ölümlerinin görüldüğü rapor edilmiştir. 20. yüzyılda ise ilk sünger salgın hastalığı 1938-1940 yıllarında Meksika Körfezi, Küçük ve Büyük Antiller’de görülmüştür. 1947’de Florida’nın batı kıyısı boyundaki ticari süngerler yeniden bir hastalığa tutulmuşlardır. Miami Üniversitesi Deniz Laboratuvarı’ndan bilimcilerin acilen başlattıkları araştırmalar bu sünger tahribatının gerçek nedenini ortaya çıkaramamıştır. 
 
Ege ve Akdeniz’de ise 1800 yıllarından beri ticari açıdan sünger çıkarıldığı bilinmektedir. Akdeniz’de kayıt altına alınan ilk sünger hastalığı 1963-1964 yıllarında görülmüş olup, daha sonraki yıllarda etkisini kaybetmiştir. Bu nedenle sözü edilen yıllarda Türk süngercileri diğer Akdeniz ülkelerine çalışmaya gitmişlerdi. Bu olaydan 20 yılı aşkın bir süre sonra Akdeniz’deki ticari süngerciliği neredeyse sıfırlama noktasına getiren şiddetli bir sünger salgın hastalığı ortaya çıkmıştır. Bu hastalık ilk olarak bir sünger dalgıcı tarafından Kıbrıs Rum Kesimi sularında 1986 Mart ayında yapılan dalışlarda gözlenmiştir. Türkiye’de de hastalıkla ilgili ilk yakınmalar 1986 Haziran ayında Gökçeada çevresinden, daha sonra Temmuz ayında Fethiye Körfezi’nden gelmiştir. Mısır ve İtalya gibi diğer bazı Akdeniz ülkelerinde ise hastalık 1987 yılında fark edilmiştir. Hastalıktan tüm Akdeniz ülkeleri etkilenmiş ve üretim yok denilecek seviyeye gerilemiştir. Haliyle Bodrumlu süngerciler de bu olumsuzluktan ileri düzeyde olumsuz etkilenmişlerdir.

Süngerlerde hastalık önce süngerin dış yüzeyini etkilemekte koruyucu siyah derisini tahrip etmekte ve bu koyu siyah renk daha sonra sarı renge dönüşmektedir. Hastalık önce kaba süngerler üzerinde etkili olmuş, daha sonra melat süngerler hastalanmışlardır. Kaba süngerler büyük oranda etkilendikten sonra yabani süngerler de hastalıktan etkilenmişlerdir. Sadece ticari süngerlere benzeyen “mustard” türü yabani süngerler hastalıktan hiç etkilenmemişler, kırmızı ve sarı renkli parmak süngerleri de hastalanmamışlardır. Hasta olan süngerlere dokunulduğunda bunların çok kolayca dağıldığı ve bunun yanı sıra çok kötü dayanılmaz bir koku oluşturduğu gözlemlenmiştir. 

Hastalık Sürecinde Bodrum Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü Ne Yaptı?

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından uygulamaya konulan tüm Akdeniz ülkelerini kapsayan “Şiddetli Sünger Hastalığının Kontrolü Projesi” ne Türkiye’de dâhil olmuştur. Projeye ülkemiz adına Bodrum Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü devrede olmuş ve çalışmalar Endoume Deniz İstasyonunda (bu istasyon 1882 yılında kurulmuştur) süngerler üzerinde uzmanlaşmış Fransız Deniz Biyoloğu Jean Vacelet liderliğinde gerçekleştirilmiştir. J. Vacelet tarafından hastalığa süngerlerin sponjin fibrilleri ile beslenen bir bakterinin neden olduğu raporu verilmiştir. Elektron mikroskobu ile yapılan incelemelerde hastalıktan etkilenen kaba süngerlerin (Hippospongia communis) ve yabani süngerlerin (Ircinia sp) sponjin iskelet fibrillerini sindiren bir bakterinin varlığı saptanmıştır. Aynı bakteri sağlıklı süngerlerde ise gözlenmemiştir. Bu mikroorganizmanın davranışı hastalıktan etkilenen süngerlerin fibrillerinin niçin çürük ve kırılabilir olduğunu açıklamaktadır. Fakat her ne kadar süngerlerde salgın hastalığa bir bakterinin neden olduğu saptanmış ise de, bu bakterinin türü belirlenememiştir.

Diğer taraftan söz konusu salgın sünger hastalığına 40 metre derinliklerden sonra pek rastlanılmamış veya nadiren rastlanmış olup, Marmara Denizi’nde ise hiç rastlanmamıştır. Marmara kıyı sularının Ege Denizi’ne oranla 4-5oC daha soğuk olması süngeri yok eden bakterinin aktivitesini önlemesi olarak yorumlanmıştır. Hastalığın yaygınlaştığı ve sıfırlanma noktasına doğru çöküntüye geçildiği zaman diliminde Süngercilik Sektörüne alternatif bir üretim sunabilmek amacıyla Bodrum Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü sünger yetiştiriciliği konusunda Kuzey Ege’de “Bozcaada Sünger Yetiştiriciliği Projesi”ni uygulamaya koymuştur.

Bodrum’da da salt süngercilik konusuna katkı sağlamak ve sektörün yeniden eski gücüne ulaşabilmesi açısından araştırmacı personelden Biyolog Harun Yılmaz bu konuda görevlendirilmiştir. Bu kişi ilkin 1992 yılında Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünde “Bodrum Yöresi Süngerciliği ve Sünger Yetiştiriciliği” konusuyla yüksek lisans tezini vermiştir. Akabinde 1999 yılında da Dokuz Eylül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Deniz Bilimleri Ana Bilim Dalında “Kuluçkahane Koşullarında Ticari Süngerlerde Eşeyli Üremenin İncelenerek Larvadan Sünger Yetiştiriciliğine Işık Tutacak Temel Verilerin Elde Edilmesi” teziyle doktorasını tamamlamıştır. Değinilmek istenen husus enstitüce doğrudan veya üniversitelerle yürütülen çok sayıda ulusal ve uluslararası araştırmalarda bulunmasının yanı sıra sünger ile ilgili gerek genel yayın ve araştırma yayınları üretmekten soyutlanmadığıdır. Tek talihsizlik bu yoğun araştırma ve kültür uygulamalarının yapıldığı yıllarda şiddetli salgın sünger hastalığının Akdeniz çapında sürdürdüğü uzun yılları kapsayan olumsuzluğu olmuştur.

Toparlamak gerekirse Bodrum’a, onun süngerine, süngercilerine ve en önemlisi Bodrum’un insanına Tarım Bakanlığı Bodrum’daki kurumu vasıtasıyla özel olarak sahip çıkmıştı. Yeryüzünde süngerine ve süngercilerine bu denli sahip çıkan kaç ülke var acaba? Böylesine ayrıcalığa sahipti Bodrum. 

Enstitüdeki basınç odalarının sualtı dalış turizmine yaptığı katkı görmezden gelinemez

Şiddetli salgın sünger hastalığının başlamasına yakın bir zaman diliminde Güney Ege sahillerinde yeni bir turizm anlayışı yaşam bulmuştu. O da sualtı dalış turizmidir. Haliyle basınç odalarının varlığı ile yurt dışı bağlantılar açısından dalış kulüplerinin ticari güvenirliği ve bunun da devamlılığı sağlanmış oluyordu. Bir anlamda dalış turizminin Bodrum, Marmaris ve Fethiye’de yoğunlaşmasının ana nedeni enstitü bünyesinde temel olarak sünger dalgıçlarına yönelik olarak faaliyete geçirilen basınç odalarıydı. Basınç odalarının bu güvenli ortamı sağlamasının sonucu olarak bölge genelinde 100’ü, Bodrum özelinde ise 15’i aşkın dalış kulübünün ticari açıdan sürekliliği sağlanmış oluyordu.

7-067.jpg

Enstitünün Bodrum’a telaffuz edilmeyen katkıları

Bodrum Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü sürekli olarak balık yetiştiriciliği için doğadan yavru balık toplanmasına devamlı karşı çıkmıştır. Yavru balık gereksiniminin üretimi yapılacak balığın anaçları aracılığı kuluçkahanelerden teminini öngörmüştür. Bu düşünce doğrultusunda devlet bünyesinde faaliyete geçirilen ve İtalyan teknik yardımıyla vücut bulan ilk kuluçkahane enstitünün Güvercinlik koyundaki tesisi olmuştur. Böylelikle doğaya yapılan vahşi saldırıyı önleyen ayrıcalıklı bir özelliği vardı bu kuluçkahanenin. 

8-001.png

Bodrum doğasıyla ve özellikle denizinin birbirinden güzel koylarıyla bir turizm cennetidir. 1980’li yıllarda çok ilginç bir şekilde hem turizm hem de balık yetiştiriciliği Bodrum Yarımadası ve çevresinde varlıklarını hissettirme sürecine girmişlerdir. Her iki sektörün cazibe yerleri kapalı ve yarı kapalı koylardır. Enstitünün temel felsefesi kapalı ve yarı kapalı koylarda ağ kafeslerde yapılan balık yetiştiriciliğine sıcak bakmamasıdır. Nedeni ise sığ sularda ve akıntının yeterli olmadığı ortamlarda balık yemlerinden ve balık dışkısından kaynaklanan, aynı zamanda balık sağlığını tehlikeye atan besin zenginliği nedeniyle ötrifikosyana bunun da balıklarda toplu ölümlere neden olmasıdır. Bu çerçevede ilkin balıkçıları bilgilendirmek amacıyla enstitü bünyesinde eğitim programları düzenlenmiş ise de sektörün ağaları “Biz denizlerimizi kirletmiyoruz” sloganıyla Tarım Bakanlığı’nı sürekli kıskaca almışlar ve maliyetinin yüksekliğinden dolayı inatla açık denize çıkmamak için direnmişlerdir. Bodrum koylarının en olumlu düzeyde varlığını hem canlı kaynaklar hem de toplumun denizden yakınmadan yararlanmalarına olanak sağlayacak uygulamaları öneren de hep enstitü olmuştur. Enstitünün bu tutumu akvakültür sektörünün merkezi otoriteye 2000’li yıllarda yaptığı baskılar sonucu onun kapatılmasına kadar gitmiştir. Sonuçta Tarım Bakanlığı’nın almadığı önlemi Çevre Bakanlığı alarak koyların işletmelerden arındırılmasını sağlamıştır. Bodrum’lular ne yazık ki bu büyük ölçekli konumu göremedi ve yorumlayamadı! 

Enstitünün ulusal ve uluslararası düzeyde Türkiye’ye katkısı

Enstitünün özellikle 1988-2000 yıllarını kapsayan dönemde yaptığı araştırmalara, üniversitelerle beraber ortaklaşa sürdürdüğü programlara; gerek ulusal ve gerekse uluslararası koordinatörlük yükümlülüklerine satır başları ile bakıldığında konunun ciddiyeti ve verimliliği hemen fark edilecektir. Küçük ölçekli ve mahalli araştırmalar hariç büyük ölçekli 8 adet araştırma projesi gerçekleştirilmiştir (İlgilenenler için Bkz. Ek 1). Diğer taraftan uluslararası kapsamda 4 adet programda Türkiye koordinatörlüğü görevleri de başarıyla sürdürülmüştür (İlgilenenler için Bkz. Ek 2). 

Bodrum Su Ürünleri Araştırma Enstitüsünün yayınları

Enstitünün özellikle önem verdiği konulardan biri bilim dünyasına, balıkçılık sektörüne ve topluma yönelik yayınları olmuştur. Araştırmacı kadronun makaleleri, tebliğleri ve raporları haricinde Enstitü yayınları 3 kategori halinde vücut bulmuştur. Bunlar: A) Genel yayınlar, B) Araştırma yayınları, C) Eğitim yayınları şeklinde olmuştur (İlgilenenler için Bkz. Ek 3). 

9-036.jpg

Yorumsuz dramatik son

Sucul canlı kaynakların ve ortamının korunarak sürdürülebilirliğini esas olarak ele alan enstitü, doğulu zihniyetin bir kurbanı olarak kapatılmıştır. Bir yarım ada ülkesi olan Türkiye’de Marmara, Ege ve Akdeniz’de sucul canlılar konusunda her türlü araştırma yapma açısından sorumlu olan tek resmi kuruluş Bodrum Su Ürünleri Araştırma Enstitüsüydü. Ne var ki balık yetiştiriciliği sektörünün dayatması, merkezi otoritenin buna ayak uyduran duyarsızlığı sonucu, enstitünün kapatılması için düğmeye basılır ve 2004 yılında tüm faaliyetlerine nokta konur. Güvercinlik Kuluçkahanesi de bir özel sektöre verilir.  

11-063.jpg

Bodrum’daki kuruluşlar ve Bodrum’luların vefasızlığı

Yakın geçmişe kadar saflığın, temizliğin, dostluğun, huzurun, güvenli yaşam ortamının ta kendisi idi Bodrum. Tüm konuklarına kucak açan, evlerinin kapıları daima açık olan Bodrum’a ne olmuştu. Hırsızlığın bilinmediği, karakolunun bile göstermelik olarak bulunduğu Bodrum. Kendi halinde doğal güzellikleriyle gününü geçiren, geçmişinde sürgün insanlar diyarı olan Bodrum.

Ne hazindir ki geçmişte kendilerine son derece olumlu yaklaşan Tarım Bakanlığının bu olağanüstü yaklaşımının güzelliğini Bodrumlular aradan geçen yıllarla beraber körelttiler ve bir yerde iç ettiler. Bodrum’un saflığını, Bodrum’un güzelliğini, Bodrum’un süngercisini aynı saflık ve güzellikle kucaklayan Tarım Bakanlığının geçmişteki olumlu yaklaşımına, Bodrum 28 yıl sonra sırt çeviriyor ve o yaklaşımın devamı olan araştırma enstitüsünün kapatılmasına sessiz ve eylemsiz kalarak adeta vefasızlığını onaylıyordu. Tarım Bakanlığı bünyesinde var olan bazı çağdışı sözde yöneticilerin mantıktan uzak yaklaşımlarına ve uygulamalarına Bodrum suskunluğu tercih ederek kendisinin özde değil, sözde çağdaş olduğunu gözler önüne seriyordu. 

Ne olmuştu Bodrum’a ve o güzel insanlarına? Cevabı çok sade ve kısa. Bodrum turizm denilen sözcüğe kendini tutsak etmişti. Turizm klasik anlamda çok şeyler getirir; ekonominin güçlenmesi, yatırımların artması, yeni iş sahalarının oluşması, insan-araç trafiğinin yoğunlaşması. Buna karşın çok şeyler de götürür; klasik yaşam modelinin ve inançların değişmesi, saflığın, dürüstlüğün yozlaşması, maddiyatın manevi güzellikleri yok etmesi, kendinde var olmayan tüm olumsuzlukların o ortama dışarıdan transfer olması.

35 yılı aşkın sürede Bodrum’un öğrendiği ve uyguladığı tek şey lügatinden “vefa” sözcüğünü silmek oldu. Doğrusu hiç yakışmadı bu Bodrum’a. Yazık!

Bodrum gözü kapalı bir çocuk iken onu sahiplenen bir kuruma, yıllar sonra soyut olarak bile sahip çıkmıyordu. Kendi öz değerine sahip çıkmayan Bodrum; acaba neyine sahip çıkacaktı. Bu Bodrum’un alnında ebedi bir lekedir. Uzun yıllar sonrasında masal niyetine bile olsa “Bodrum’da bir Sünger İşleme ve Geliştirme İstasyonu Müdürlüğü ve devamında bir araştırma enstitüsü kurulmuştu. Orada da Bodrum insanına, süngercisine verilen değerin bir göstergesi olarak basınç odaları vardı” diye anımsanacak mıydı? Hiç sanmıyorum.

Dünyaca meşhur Bodrum süngerciliğinin yerini turizm, vefanın yerini de vefasızlık aldı. Gözü kapalı toplumların gözünü tamamen kör eden paranın da gözü kör olsun. Nitekim Bodrum’da da öyle olmadı mı? Buna paralel olarak dalış turizminin duyarsızlığı ise sözcüklerle ifade edilemez.

İlkler resmigeçidi

Toparlamak gerekirse, geçmişinde küçücük bir taşra kasabası olan Bodrum aslında ilklerin merkezi olmuştu, fakat bunun farkında ve bilincinde bile olunmadı.  Nasıl mı, bir de ona satırbaşları ile yeniden bakalım ve zihinlere nakşedelim.

- Türkiye’de süngere yönelik ve salt bu isimle faaliyet gösteren tek resmi kuruluş Bodrum’da faaliyete geçirilmiştir.
- Türkiye’de salt süngercilere yönelik ilk sivil basınç odası tedavi merkezi Bodrum’da kurulmuştur.
- Türkiye’de sünger yetiştiriciliği denemelerinde tarih itibariyle ikincisi Bodrum’da gerçekleştirilmiştir. 
- Bodrum’un koylarının balık çiftlikleri nedeniyle besleyici element yoğunluğundan kaynaklanan kirlilikten arındırmak ve onları açık denize çekmek felsefesi ilk kez Bodrum’daki enstitü bünyesinde oluşturulmuştur. 
- Doğadan yavru balık toplanmasının sakıncaları ile ilgili ilk meşale Bodrum’daki enstitüde yakılmıştır.
- Sucul doğadaki yavru balık tahribatını engellemenin en çağdaş uygulaması olan ve devletin ilk yavru balık elde eden kuluçkahanesi Bodrum Güvercinlik’te faaliyete geçirilmiştir. 
- Kapalı ve yarı kapalı koylarda yapılan balık yetiştiriciliğinin çevreye vereceği olumsuz etkileri konusunda, bunu bilim dünyası ve kamuoyu ile paylaşma amaçlı ilk ülkesel araştırma özel sektörün tüm tepkilerine karşın Bodrum’daki enstitüce gerçekleştirilmiştir. 
Bodrum’da başlangıçlar hep garplı (batılı) sonları ise ne yazık ki şarklı (doğulu) olmuştur. Bu olumsuz sonlanmalara siyasi kirlilik ve kapitalist zihniyetin neden olduğu kuşkusuzdur. Burada yapılan eleştirilerin dayanak noktası Bodrum’a değer katan unsurların sıfırlanmasına toplumca neden sessiz kalındığı ve bir tepkime verilmediğidir. 

İki saygın isim

Sezarın hakkını Sezar’a vermek gerekli. İki güzel insanın Bodrum Su Ürünleri Araştırma Enstitüsüne verdiği değeri ve desteği unutmak ne mümkün. Birincisi gazeteci, şair, yazar rahmetli Bülent Akkurt (1925-2014)’tur. Sanat Çevresi Dergisi’nde enstitü yayınlarına yer vermiş ve çalışmaları takdir eden tanımlamalarıyla enstitü çalışanlarına moral kaynağı olmuştu. Kendisine ve eserlerine büyük hayranlık duyduğum Bülent Akkurt’u her zaman minnet ve saygıyla anarım.

12-015.jpg

İkinci isim ise Bodrum’luların yakından tanıdıkları güngörmüş bir eğitimci Hatice Yücel’dir. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin Bodrum Şubesi Başkanı olduğu süreçte 15 Ocak 2005’de Bodrum Ticaret Odası’nda “Balığı balıkçı tablasında görerek ülke balıkçılığını yönetmek” adlı konferans vermemi sağlamıştı. Akabinde de “Enstitümü Geri İstiyorum” kampanyasını başlatmıştı. Ama sonuç alınamadı, çünkü atı alan Üsküdar’ı geçmişti.

13-011.jpg

Sünger müzesi

Bodrum tüm bu olumsuz gelişmelere sahne olmuş ve kendi öz değerlerine sahip çıkmamış, tepkisini ortaya koymamış ve yakın tarihini görmezden gelmiştir. Yaşanan tarihi görmezden gelme hayata geçirilecek olan Süngercilik Müzesi aracılığı ile giderilmelidir. Sünger Müzesini oluşturma düşüncesinin samimiyetine gönülden inanıyorum. Bunu artı bir gelişme olarak cepte farz ediyorum. Burada yapılan eleştiriler ve kaleme alınanlar ise cepte olmayanlardır. Keşke onlar da olsaydı ve sonuç itibariyle bilinmeyen veya görmezden gelinen hususlar, Bodrum Kalesiyle özdeşleşen Oğuz Alpözen’in deyişiyle “bilinsin istedim”. “Sünger Müzesi” konusunda yapılacak en anlamlı öneri geçmişte Bodrum Su Ürünleri Araştırma Enstitüsünce kullanılan iki basınç odasının bulunup bunların müzede yer almasının sağlanmasıdır. Söz konusu basınç odalarının enstitünün kapatılmasından sonra değerlendirilmediği ve pasif bırakıldığı konusundaki haberler geçmiş zaman basınında yer almıştı. Ayrıca müzede Sünger İşleme ve Geliştirme İstasyonu Müdürlüğü ile Su Ürünleri Araştırma Enstitüsünün faaliyetlerine de yer veren bir bölümün hayata geçirilmesi müzenin varlığına daha da anlam kazandıracaktır. Çünkü sonu hüsranla bitse bile herkesin gerçeği bilme hakkı vardır. Ayrıca böyle bir uygulama erdemli bir davranış olur. 

Konu ile ilgili güzel bir gelişme ise 2011 yılından itibaren ülkemizde basınç odası imalatlarının seri olarak gerçekleştirilmeye başlandığıdır. Hatta imalatçı firma tarafından 15 ülkeye dış satımının yapıldığı basında yer alan bir bilgidir. Buna paralel olarak hiperbarik oksijen tedavisi uygulamasının da ülke çapında yaygınlaştığıdır. Bodrum Devlet Hastanesinde basınç odası tedavi ünitesi de Şubat 2009 tarihinden itibaren hasta kabul etmeye başlamıştır. 

Son söz 

Müzecilik aslında çok sayıdaki alanları bir araya getiren disiplinler arası bilim dalıdır. Müzeler sanat ve bilime yarayan nesnelerin saklandığı, topluma gösterebilmek için sergilendiği, tarihi değer taşıyan eşyanın saklanıp teşhir edildiği yer olmasının yanı sıra toplumun belleğini oluşturan yerler de olma konumundadır. Bu nedenle Sünger Müzesi yakın geçmişte Bodrum’da yitirilen tarihi fırsatların da sergilendiği yer olmalıdır. Çünkü müzeler aynı zamanda materyalleri ile geçmişi, olumlu veya olumsuz yönleriyle toplumu eğiten ve bilgilendirme amacını güden kurumlardır. Bu nedenle “Sünger İşleme Geliştirme İstasyonu ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü” ve “Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü” ile ilgili olarak yaşanan toplumsal tüm olumsuz ve çağdışı gelişmelere karşın, içeriği açısından müze, özür ve vefanın da gözlemleneceği bir yer olmalıdır.


EK: 1

Enstitüce gerçekleştirilen projeler:

1) 1987-1993 yıllarında deniz balıkları yetiştiriciliğine yönelik “Su Ürünleri yetiştiriciliğini Geliştirme Projesi”. Bununla ilgili teknik yardım Türk-İtalyan hükümetleri arasındaki anlaşma çerçevesinde sağlanmış ve bu kapsamda 1993 Nisan’ında “Güvercinlik Yavru Balık Üretim ve Eğitim Merkezi” yaşama geçirilmiştir. 

2) “Güllük ve Gökova Körfezleri’nde Uygulamalı Biyolojik Oseanografi Araştırmaları”. 1988-1989 yıllarında İstanbul Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma merkezi ile ortaklaşa sürdürülen bu araştırmanın saha çalışmaları “Arar” gemisi ile yapılmıştır. Araştırmada Gökova ve Güllük Körfezi’nin geniş kapsamlı fiziksel ve kimyasal verileri saptanmış; ayrıca dip balıklarının avcılıkları ile ilgili konumlarına da açıklık getirilmiştir.

3) “Ege Denizi Canlı Kaynaklarının Belirlenmesi ve Ekonomik Türlerin Stok Tespiti Araştırma Projesi”. Ege Denizi kıta sahanlığı içerisinde yer alan ulusal kaynaklarımızda balıkçılığa elverişli alanlarda mevcut canlı kaynakların belirlenmesi ve ekonomik türlerin stok miktarının saptanması hedeflenen projeye 1990 yılında başlanmış ve 1995 yılında bitirilmiştir. Proje TÜBİTAK tarafından desteklenmiş olup, D.E.Ü. Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü ile müştereken yürütülmüş ve saha çalışmaları K. Piri Reis Araştırma Gemisi’nde gerçekleştirilmiştir.

4) “Marmara Denizi Stok Tayini Projesi”. Marmara Denizi’nde ekonomik öneme haiz canlı kaynaklardan demersal (dibe yakın yaşayan) balık türlerinin yayılış alanlarının belirlenmesi ve söz konusu türlerin stoklarının tesbiti hedeflenen projeye 1990 yılında başlanmış ve 1995 yılında bitirilmiştir. Proje TÜBİTAK tarafından desteklenmiş olup, İ.Ü. Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü ile müştereken yürütülmüş ve saha çalışmaları Arar Araştırma Gemisi’nde gerçekleştirilmiştir.

5) “Kuzey Kıbrıs Kıyılarında Biyo-Ekolojik Ön Araştırma Projesi”. K.K.T.C. karasularındaki canlı deniz kaynaklarının belirlenmesi, söz konusu kaynakların dağılımına ve varlığına etki eden hidrografik koşulların saptanarak biyolojik zenginliklerinin ortaya konulması, korunması ve işletilmesine yardımcı olacak verilerin elde edilmesi ve bu verilerden hareketle uluslararası dergilerde bilimsel makaleler çıkarmak hedeflenmiştir. Proje D.E.Ü. Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü ile 1997 yılında müştereken yürütülmüş, saha çalışmalarında K. Piri Reis Araştırma Gemisi kullanılmıştır.

6) “Köyceğiz Dalyan Özel Çevre Balıkçılık Projesi”. Köyceğiz Gölü, Kanal ve Delta Sahası’nı içine alan kompleks lagün ekosisteminin mevcut durumu, balıkçılığı, balıkçılığa etki eden ekolojik faktörleri, lagün işletmeciliği ve işletmeciliğin geliştirilmesi gibi konulara açıklık getirmek için 1993 yılında başlatılan proje 1994 yılında bitirilmiştir.  Proje Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı tarafından desteklenmiştir.

7) “Ege Denizi Endüstriyel Balıkçılığı Araştırma Projesi”. Kuzeyde Saros Körfezi’nden, güneyde Fethiye’ye kadar olan balıkçılık sahalarında endüstriyel balıkçı teknelerinden gırgır ve trol teknelerinin; adet, gros ton, beygir gücü ve bu teknelerin birim av güçleri ile bu tekneler tarafından üretilen ekonomik öneme haiz pelajik ve demersal balıkların biyometrik analizlerini ve her türün balıkçılıktan dolayı ölüm oranını yani av gücünün balık stokları üzerindeki avcılık etkinliğinin ne boyutlarda olduğunu belirleyebilmek için 1997-1998 yıllarında Enstitü ile Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen bir projedir.

8) “Türkiye’nin Akdeniz Sahilleri Endüstriyel Balıkçılık Araştırma Projesi”. Bu proje de Ege Denizi’nde yapılan projenin devamı olup tüm Akdeniz sahillerimizi kapsamış ve Proje 1999-2000 yıllarında gerçekleştirilmiştir.

EK: 2

Enstitünün görev aldığı uluslararası kapsamlı etkinlikleri:

1) Akdeniz Akuakültürünü Geliştirme Projesi olan MEDRAP; UNDP tarafından desteklenmiş olup, FAO’ca yürütülmüştür. Bu proje kapsamında deniz ürünleri yetiştiriciliği konusunda eleman eğitimi, kurs, seminer,  uygulama ve toplantılar düzenlenmiştir. Projenin ulusal koordinatörlüğü Bodrum Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü tarafından üstlenilmiştir. Bu proje SIPAM (Veri sistemi); TECAM (Akuakültür Teknolojisi); SELAM (Akuakültürde Sosyo-ekonomik ve Yasal Düzenlemeler); EAM (Akuakültür ve Çevre) olmak üzere dört kısım halinde sürdürülmüştür.

2) JICA Projesi. “Türkiye Denizlerinde Demersal Balık Kaynaklarının Sörveyi Projesi”. Bu projenin koordinatörlüğü enstitü tarafından yürütülmüştür. Marmara, Ege Denizi ve Akdeniz’de Japon ve Türk uzmanları ile müştereken 1991-1993 yıllarında yapılan bu araştırmalar “K.Piri Reis” gemisiyle gerçekleştirilmiş ve bununla ilgili kapsamlı rapor 1993 yılında Bakanlık tarafından yayınlanmıştır.

3) “Türkiye Kıyı Alanlarında Su Ürünleri Yetiştiriciliğine Uygun Yerlerin Tespiti Projesi”. Dünya Bankası destekli olarak yürütülen bu projenin koordinatörlüğü enstitü tarafından yapılmış ve İngiliz Mc Allister firması ile tüm çalışmalarda işbirliği yapılmıştır. Bununla ilgili sonuçlar ise 2 Cilt halinde 1993 yılında Bakanlık tarafından yayınlanmıştır.

4) FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) bünyesinde ve Merkezi Roma’da olan; ayrıca tüm Akdeniz ülkelerinin de üyesi bulundukları GFCM (General Fisheries Council Mediterranean) (Akdeniz Balıkçılık Genel Konseyi)’nde oluşturulan “Bilimsel Danışma Komitesi” Türkiye Koordinatörlüğü yürütülmüştür. 1998 yılından itibaren Akdeniz’deki doğal canlı kaynaklarının işletilmesi konusunda siyasetten arındırılmış haliyle tamamen bilim insanlarının güdümünde olan bu etkinlikte Enstitü personel yönünden olan sıkıntısına karşın bu görevin yükümlülüğünü Türkiye koordinatörü olarak üstlenmiş ve bu görevini de başarıyla sürdürmüştür.

EK: 3

Bodrum Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü Yayınları:

A) Genel yayınlar.

a) Bilecik, N. 1989. Türkiye’de trol avcılığı tartışmaları ve gerçekler. Seri A, Yayın No 1, 33 s.
b) Bilecik, N. 1989. Midye ve Yetiştiriciliği. Seri A, Yayın No 2, 40 s.
c) Benli, H. A. & Uçal, O. 1990. Deniz canlı kaynakları yetiştirme teknikleri. Seri A, Yayın No 3, 104 s.
d) Kocataş, A. & Katağan, T. & Uçal, O. & Benli, H. A. 1991. Türkiye karidesleri ve karides yetiştiriciliği. Seri A, Yayın No 4, 158 s.
e) Katağan, T. & Kocataş, A. & Bilecik, N. & Yılmaz, H. 1991. Süngerler ve süngercilik. Seri A, Yayın No 5, 60 s.
f) Balık, S. & Mater, S. & Ustaoğlu, R. & Bilecik, N. 1992. Kefal balıkları ve yetiştirme teknikleri. Seri A, Yayın No 6, 66 s.
g) Kocataş, A. & Bilecik, N. 1992. Ege Denizi ve canlı kaynakları. Seri A, Yayın No 7, 73 s.
h) Atatür, M. K. 1992. Türkiye deniz kaplumbağaları, biyolojileri ve korunmaları. Seri A, Yayın No 8, 55 s.
i) Uçal, O. & Benli, H. A. 1993. Levrek balığı ve yetiştiriciliği. Seri A, Yayın No 9, 75 s.
j) Çakır, H. & Mater, S. 1993. Salmon balığı ve üretim tekniği. Seri A, Yayın No 10, 109 s.
k) Ünsal, M. 1998. Kirlilik deneyleri. Yöntemler ve sonuçların değerlendirilmesi. Seri A, Yayın No 11, 168 s.
l) Salman, A. & Katağan, T. & Benli, H. A. 1998. Türkiye kafadanbacaklıları ve kafadanbacaklı yetiştiriciliği. Seri A, Yayın No 12, 155 s.
m) Güven, E. & Çolak, S.Ö. & Çolak, A. 2001. Yılan balığı ve yetiştiriciliği. Seri A, Yayın No 13, 220 s.

B) Araştırma yayınları.

a) Bilecik, N. 1990. Deniz salyangozu “Rapana venosa”nın Türkiye’nin Karadeniz sahillerindeki dağılışı ve Karadeniz balıkçılığındaki etkisi. Seri B, Yayın No 1, 34 s.
b) Kutaygil, N. & Bilecik, N. 1998. Karadeniz Anadolu litoralinde köpek balığı türü mahmuzlu camgöz (Squalus acanthias L.) üzerinde araştırmalar. Seri B, Yayın No 2, 73 s.
c) Buhan, E. 1998. Köyceğiz lagün sistemindeki mevcut durumun ve kefal popülasyonlarının araştırılarak lagün işletmeciliğinin geliştirilmesi. Seri B, Yayın No 3, 347 s.
d) Benli, H. A. ve ark. 1999. Kuzey Kıbrıs deniz alanlarının biyoekolojisi üzerine bir ön araştırma. Seri B, Yayın No 4, 66 s.
e) Kara, F. & Gurbet, R. 1999. Ege Denizi endüstriyel balıkçılığı üzerine araştırma. Seri B, Yayın No 5, 140 s.
f) Benli, H. A. & Bilecik ve ark. 2000. Ege Denizinin demersal balıkçılık kaynakları üzerine araştırma. Seri B, Yayın No 6, 95 s.
g) Kara, F. &  Aktaş, M. 2001. Akdeniz endüstriyel balıkçılığı üzerine araştırma. Seri B, Yayın No 7, 59  s.
h) Özfuçucu, G. & Katağan, T. & Tolun, L. ve ark. 2000. Kapalı ve yarı kapalı koylarda ağ kafeslerde yapılan deniz balıkları yetiştiriciliğinin deniz tabanında (bentikte) yarattığı çevresel etkilerin belirlenmesine yönelik bir çalışma. 49 s.

C) Balıkçılık eğitim serisi.

a) Noel, H. S. & Ben-Yami M. 1998. Küçük çift teknelerle trol avcılığı. FAO  Training Series. Çeviren Çakır, H. Seri C, Yayın No 1, 74 s. 
b) Rosman, I. 1998. Zemin galsama ağlarıyla balık avı. FAO  Training Series. Çeviren Çakır, H. Seri C, Yayın No 2, 39 s. 
c) Burczynski, j. & Ben-Yami, M. 1998. Eko-sanderle balık bulma. FAO  Training Series. Çeviren Çakır, H. Seri C, Yayın No 3, 71 s. 
d) Ben-Yami, M. 1998. Işıkla balık cezbedilmesi. FAO  Training Series. Çeviren Çakır, H. Seri C, Yayın No 4, 77 s. 
e) Ben-Yami, M. 1998. Balık yoğunlaştırma aletlerinin (FAD) yapılması ve kurulması. FAO  Training Series. Çeviren Çakır, H. Seri C, Yayın No 5, 68 s. 

KAYNAKÇA

Beköz, Ü.  & Baklavacı, Ö & Sarıgül,  F. 2001. Sualtı Teorisi (2. Baskı). 367 s. Türk Dive.
Bilecik, N. 2012. Medeniyet Tarlasından Marş Marşla Geçenler. 348 s. ISBN: 978-605-86979-0-4
Bodrum Yarımada Gazetesi 2022. Süngercilik protokolü imzalandı. Sayfa 5. 10 Ağustos 2022.
Halikarnas Balıkçısı. 1969. Deniz Gurbetçileri. 280 s. Bilgi Yayınevi. Ankara.  
Halikarnas Balıkçısı.  1972. Egeden Denize Bırakılmış Bir Çiçek. 224 s. Bilgi Yayınevi. Ankara.  
Halikarnas Balıkçısı. 1991. Dalgıçlar. 160 s. Bilgi Yayınevi. Ankara.  
https://www.denizhaber.net/turkiyenin-ilk-sungercilik-muzesi-bodrumda-acilacak-haber-110148.htm
https://bodrumdh.saglik.gov.tr/TR.111413/basinc-odasi.html
https//www.haberler.com/vurguna-karsi-basinc-odasi-8333610-haberi/7 Nisan 2016
Katağan, T. & Kocataş, A. & Bilecik, N. & Yılmaz, H. 1991. Süngerler ve Süngercilik. Su Ürünleri Araştıma Enstitüsü. Seri  A, Yayın No 5. 60 s. Bodrum.  
Stor, J. F. 1964. Ecology of the Gulf of Mexico commercial sponges and its relation to the fishery. Special Scientific Report-Fisheries. No 466, 73 p. US Fish and Wildlife Service, Washington D.C. 
Galtsoff. P. S. 1940. Wasting disease causing mortality of sponges in the west Indies and Gulf of Mexico. 3: 411-421. United States Fish and Wildlife Service, Department of Agriculture, Washington, D.C.  
Economou, E. And Konteatis D. 1988. Information on the sponge disrase of 1986 in the waters of Cyprus. 16 pp. Republic of Cyprus. Ministry of Agriculture and Natural Resources, Department of Fisheries, Nicosia.
Dalkılıç, N. 1987. Süngerlerimizde görülen Mantar Hastalığı ve Alınması Gereken Tedbirler. Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Raporu. Bodrum.  
FAO 1990. Report on meeting of Regional workshop on sponge disease programme. FAO.TCP/RAB/8853, Malta.
Dalkılıç, N. 1986. Gökçeada Balıkçılığını Geliştirme Projesi ve Sünger Hastalıkları. İnceleme ve Araştırma Raporu. Sünger Geliştirme-İşleme ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü. Bodrum. 
Vacelet, J. 1990. Akdeniz Süngerciliğinde Bulaşıcı Ölümcül Hastalıklarla Savaş programı Çerçevesinde Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs, Suriye ve Tunus Kurulu Raporu. 39 pp. Çeviren Dr. Çelen, H. FAO. Roma.
Yılmaz, H. 1994. Sünger Salgın Hastalıklarının Kısa Tarihçesi. Seminer Notu.  2 s. Bodrum.  
Yılmaz, H. & Buhan, E. 2000. 1986’da Akdeniz’de Görülen Sünger Salgın Hastalığı ve  Türkiye Süngerciliğine Etkileri. Doğu Anadolu Bölgesi IV. Su Ürünleri Sempozyumu. s. 741- 754. Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Bölümü. Erzurum.
Yılmaz, H. 2001. Deniz (Yine) Küstü mü? Sualtı Dünyası. Mayıs-Haziran.  s. 68-71. 

Bu yazı toplam 2900 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar