
İklim, Biyoçeşitlilik Kaybı ve Çölleşme: Bütüncül Müdahale Zamanı
ÇEVKO Vakfı’nın söyleşisinde iklim değişikliği, çölleşme ve biyolojik çeşitlilik kaybıyla birlikte “üçlü kriz” olarak ele alındı.
Katılımcılar, sürdürülebilirlik politikalarının yapısal düzenlemelerle desteklenmesi ve gençliğin karar süreçlerine daha etkin katılımı gerektiği konusunda görüş birliği belirtti.
Uzman sanayi inisiyatifi ve etkin sivil toplum kuruluşu kimliklerini bünyesinde bir araya getiren ÇEVKO Vakfı’nın, Küresel Isınma Kurultayı Komitesi iş birliğiyle düzenlediği çevrim içi söyleşiler, 5inci yılında da devam ediyor. 2025 yılında “İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlikte Son Gelişmeler” başlığıyla düzenlenen söyleşilerin üçüncüsü, 26 Mayıs 2025 günü gerçekleşti.
Moderatörlüğünü Küresel Isınma Kurultayı Komitesi Başkanı Celal Toprak’ın üstlendiği söyleşinin konuşmacıları, ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, İstanbul Üniversitesi – Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, Consus Enerji Çevre ve Sürdürülebilirlik Yöneticisi İbrahim Hakkı Onur Karakaya ve Yeditepe Üniversitesi İklim Elçisi Nazya Ürek oldular.
Türkiye'nin iklim politikalarının yeniden şekillenmesi gerekliliğine dikkat çeken ÇEVKO Vakfı söyleşisinde, 2024’ün şimdiye dek kaydedilen en sıcak yıl olması; kuraklık, tarımsal kriz ve ormansızlaşma gibi gelişmelerle birlikte “ekolojik eşik aşıldı” değerlendirmesini gündeme taşındı. Bu durum, iklim değişikliği, çölleşme ve biyolojik çeşitlilik kaybından oluşan “üçlü kriz” yapısı içinde ele alındı. Katılımcılar, sürdürülebilirlik politikalarının yapısal düzenlemelerle desteklenmesi, toplumsal eşitsizlikleri gözeten bir yaklaşımla yürütülmesi ve gençliğin karar süreçlerine daha etkin katılımı gerektiği konusunda görüş birliğine vardı. Gönüllülük bazında sınırlı çözümlerin yetersiz kaldığı, yasal düzenlemelerle politika üretiminin acil ihtiyaç haline geldiği ve bu politikaların çevresel etkilerin yanı sıra sosyal kırılganlıkları da gözeterek tasarlanması gerektiği vurgulandı.
2053 Hedefi Yolunda Mevzuat Boşluğu Giderilmeli
ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, açılış konuşmasında iklim krizinin etkilerinin artık günlük yaşamın parçası haline geldiğini, bu alanda sorumlu ve bilinçli sanayinin, sivil toplumun ve bireylerin çaba harcadığını ancak kalıcı sonuçlar için yapısal adımlar gerektiğini vurguladı. Gönüllülük temelinde yürütülen çalışmaların önemli olduğunu, ancak kamusal düzenlemeler ve yönetişim mekanizmalarıyla desteklenmediği sürece sınırlı kalabileceğini belirtti.
Mete İmer, sözlerine şöyle devam etti: “Vakfımız, iklim krizine karşı ülkemizde yapılması gerekenleri 2022 yılında kamu otoritesine hitaben kaleme aldığı 10 maddelik öneri paketini kamuoyu ile de paylaşmıştı. Bu öneriler hâlâ geçerliliğini koruyor. Bu pakette; yasal düzenleme ile karbon salımına sınırlama getirilmesi, kömürden çıkış planı, finansman ve ulusal farkındalık kampanyası gibi kritik başlıklar yer alıyor. Bu önerilerin yaşama geçirilmesi için düzenleyici çerçevenin tamamlanması büyük önem taşıyor. 2053 karbon nötr hedefi yolunda mevzuat boşluğu giderilmeli; iklim yasası bu çerçevenin temel parçalarından birisi olarak değerlendirilmelidir. Meclise sunulan tasarının geri çekilmiş olması, bu alanda atılması beklenen adımların ertelenmesine neden oldu. Oysa hedeflerimizin somutlaşması ve izlenebilir hale gelmesi için yasal altyapının tamamlanması gerekiyor.”
İklim Krizi, Çölleşme ve Biyoçeşitlilik Kaybı ile Üçlü Kriz Yapısında
İstanbul Üniversitesi- Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, 2024’ün şimdiye dek ölçülen en sıcak yıl olduğuna dikkat çekerek, Türkiye’nin dünya ortalamasından daha fazla ısındığını vurguladı. 1971-2000 dönemi ortalamasına göre, 2,5–3 derece arasında sıcaklık artışı yaşandığını ve buna eşlik eden kuraklık ile kötü su yönetiminin tarımsal krizi derinleştirdiğini belirtti.
İklim krizinin artık yalnız başına ele alınamayacağını, çölleşme ve biyolojik çeşitlilik kaybı ile birlikte değerlendirilmesi gereken bir “üçlü kriz”e dönüştüğünü ifade eden Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “Orman yangınlarının yüzde 90’ı insan kaynaklı. Kuraklıkla birleşince bu yangınlar hızla büyüyor ve söndürülmesi zorlaşıyor. Her yıl yaklaşık 25 bin hektar orman alanı yanarken, enerji ve maden yatırımları için 30 bin hektardan fazla alan da ormansızlaşıyor. Bu çift yönlü kaybı durdurmadan iklimle mücadele edemeyiz” dedi.
İklim değişikliğine uyum ve azaltım politikalarının, çölleşme ve biyolojik çeşitlilik boyutlarını da kapsaması gerektiğini belirten Tolunay, ulusal ve yerel düzeyde strateji belgelerinin varlığına rağmen uygulamaların yetersiz kaldığını; emisyon hedeflerinin ise artıştan azaltım gibi görünmesine rağmen gerçek bir azalma sağlamadığını dile getirdi: “2053 net sıfır hedefi, yalnızca emisyonların azaltılmasıyla değil, karbon yutaklarının korunması ve artırılmasıyla da mümkün olabilir. Oysa bugün emisyonlar artarken, ormanların karbon tutma kapasitesi azalıyor. Bu makas her yıl daha da açılıyor.”
Yenilenebilir enerji yatırımlarının dahi çölleşme ve biyolojik çeşitlilik kaybına neden olabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Doğanay Tolunay, sözlerini şöyle sürdürdü: “Enerji dönüşümü elbette önemli ama nerede ve nasıl sorusu da en az ne kadar sorusu kadar kritik. Yarı kurak bölgelerde yapılan tesisler ekosistemleri tahrip edebiliyor. Doğayla uyumlu planlama yapılmadığında iyi niyetli çözümler başka krizleri büyütebilir.”
Prof. Dr. Doğanay Tolunay ayrıca, sürdürülebilirlik raporlamalarının büyük ölçüde ekonomik göstergelere odaklandığını; ekolojik ve sosyal boyutların ikinci planda kaldığını belirterek, sürdürülebilirliğin sadece bir raporlama değil, sistemsel bir dönüşüm meselesi olduğunu vurguladı. Biyolojik çeşitlilik kaybının artık küresel iklim diplomasisinde ayrı bir başlık haline geldiğini, bu kapsamda 2022 yılında kabul edilen Kunming-Montreal Biyolojik Çeşitlilik Çerçevesi’nin Paris Anlaşması kadar belirleyici olacağını ifade etti.
Sürdürülebilirlik, Raporlamadan Fazlası Olmalı
Consus Enerji Çevre ve Sürdürülebilirlik Yöneticisi İbrahim Hakkı Onur Karakaya, sürdürülebilirliğin yalnızca raporlama ya da karbon ayak izinin ölçümüyle sınırlı kalamayacağını, bu kavramın tüm kurumsal yapı ve iş süreçlerine entegre edilmesi gereken bir yaklaşım olduğunu vurguladı. Karakaya, “Sürdürülebilirlik; çevresel, sosyal, kurumsal yönetim ve ekonomik boyutlarıyla birlikte ele alınmalı. Bu, yalnızca belge almakla değil, kurumun tüm operasyon ve departmanlarında sorumluluğu paylaşmakla mümkün olur” şeklinde konuştu.
Özel sektörün iklim değişikliğiyle mücadelede daha etkin olabilmesi için kamusal düzenlemelere de ihtiyaç duyulduğuna dikkat çeken Karakaya, “Emisyon ticaret sistemi gibi mekanizmalar uzun süredir çalışılıyor, teknik altyapı hazır, ancak iklim yasasının geri çekilmesi bu alandaki ilerlemeyi zamansal olarak sekteye uğrattı” dedi.
Enerji sektöründe yaşanan dönüşüme de değinen Karakaya, Türkiye’de 2024 yılı itibariyle kurulan her 100 enerji tesisinden 99’unun yenilenebilir kaynaklı olduğunu hatırlattı. Consus’un dağıtık enerji, biyokütle ve güneş enerjisine dayalı yatırımlarla 11 ilde faaliyet gösterdiğini, Bahamalar’da yürütülen hibrit enerji projesiyle yurtdışında da büyüdüğünü aktaran Karakaya “Yenilenebilir kaynaklardan elde ettiğimiz karbon kazanımlarını gönüllü karbon piyasasında değerlendirerek hem çevresel etki azaltıyor hem de yeni finansal modeller oluşturuyoruz” dedi.
Gençlik, İklim Politikasının Sessiz Değil Etkin Ortağı Olmalı
Yeditepe Üniversitesi İklim Elçisi Nazya Ürek, iklim değişikliğinin etkilerini en derinden yaşayacak kuşağın gençler olduğunu belirterek, gençlerin yalnızca farkındalık çalışmalarında değil, politika yapım süreçlerinde de aktif rol alması gerektiğini vurguladı.
“İklim elçileri olarak bizler, üniversitelerimizde bilgi paylaşımı ve iklim liderliği üstleniyor; yerel ve uluslararası platformlarda gençlerin sesini duyurmak için çalışıyoruz” diyen Ürek, bu kapsamda COP29’a Türkiye delegasyonuyla katıldığını da paylaştı.
İklim diplomasisinin artık genç kuşakların doğrudan katkı sunduğu bir alan haline geldiğini ifade eden Ürek, sürdürülebilirliğin sadece raporlama ya da teknik belgelendirme süreci olarak görülmemesi gerektiğini vurgulayarak, “Bu süreçlerin sosyal boyutları da var. Kadınlar, çocuklar ve kırılgan gruplar iklim krizinden en çok etkilenecek gruplar. Etkileri yok edemeyiz ama azaltabiliriz; bunun için gençlerin karar alma mekanizmalarına dahil edilmesi kritik” dedi.
Farkındalıktan Eyleme Geçiş Zamanı
Söyleşinin kapanış konuşması için tekrar söz alan ve ÇEVKO Vakfı olarak farkındalık yaratmaya ve bu söyleşileri sürdürmeye devam edeceklerini belirten ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, “Bu etkinlikler sadece bilgi paylaşımı değil, aynı zamanda ortak bir iradenin oluşması için de bir zemin” dedi. Mete İmer, katılımcılara ve konuşmacılara teşekkür ederek, programın bilgi dolu ve yapıcı bir ortam sunduğunu ifade etti.
İklim yasasının en kısa sürede, işlevsel ve kapsayıcı bir biçimde hayata geçirilmesini dilediklerini vurgulayan Mete İmer, “Hepimiz çeşitli düzlemlerde çaba harcıyoruz. Ancak bu çabaların etkili sonuçlara dönüşebilmesi için politika yapıcıların konuyu önceliklendirmesi, kamu otoritesinin yönlendirici rolünü güçlendirmesi gerekiyor” dedi.
ÇEVKO Vakfı’nın Küresel Isınma Kurultayı Komitesi iş birliğiyle hazırladığı “İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlikteki Son Gelişmeler" başlığını taşıyan söyleşiyi, ÇEVKO Vakfı’nın YouTube kanalından da izleyebilirsiniz:
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.