1. YAZARLAR

  2. Osman Öndeş

  3. Adalı Olmak veya Adaları Da Vatan Bilmek!
Osman Öndeş

Osman Öndeş

Gazeteci, Yazar
Yazarın Tüm Yazıları >

Adalı Olmak veya Adaları Da Vatan Bilmek!

A+A-

Burnumuzun Dibindeki Bir Adamız 1932 Yılına Kadar

İtalya İşgalindeydi…  Verip Gitmiştik..

Yazan: Osman Öndeş

( Araştırma Makalesi )

resim5-002.png

Karaada dedikleri yemyeşil ada, haritada yeşil renkle olan adadır.

Adalı olmak her milletin işi değildir!

Adalara sahip olduğu halde adalarda yaşamayı bilmek bir kültür konusudur.Bunu adı İdrak’tır!

Anlatacağım adanın adı, hangi içi kara kişi adını “Karaada” diye kaydetmişse, aksine tamamiyle Yeşil bir adadır. Bu ada, Bodrum’un hemen karşısındadır. Ancak Türkiye’de kıymetini bilen yoktur!

Bu araştırma makalesi İtalya’nın Capri Adası ile Türkiye’nin ancak 1932’de İtalya’nın işgalinde olduğunu fark ettiği Karaada (Yeşil Ada)’nın geleceği hakkındadır.

Makaleme başlamadan önce Wikipadia’da “Kara Ada” yazınız..Karşınıza şu açıklama çıkacaktır;

From Wikipedia- the Free Encyclopedia;

“Karaada (Grekçe: Ἀρκόνησος Arkonnesos), Ege Denizi'nde, Bodrum Körfezi içinde bulunan küçük bir adadır. Yat turlarının bilinen bir durağı ve popüler bir turizm bölgesidir. Orta Çağ'a kadar Arkos adı ile Yunanlar tarafından yönetilen ada, daha sonra Bodrum ile birlikte Rodos Şövalyelerince alınmıştır. XVI. yüzyılda Osmanlı güçleri adayı çevresi ile birlikte ele geçirmiştir. 1919 yılında (Uşi) uluslararası anlaşmalar gereğince İtalya'ya bırakılan ada, 1932 Türkiye-İtalya Sözleşmesi uyarınca yeniden Türkiye'ye verilmiştir. Bodrum yarımadası çevresindeki en büyük Türk adası olmasına rağmen yerleşim, konut veya otel yoktur.

Wikipedia’da İkinci bir anlatım şöyledir;

Karaada (Yunanca: Ρω Ro), Yunanistan'da Akdeniz üzerinde bulunan bir adadır. Ada, Kızılhisar Adası'nın batısında Türkiye kıyıları yakınlarında yer almakta olup On İki Ada'nın bir parçasıdır. İdari olarak Güney Ege bölgesine bağlı Kızılhisar belediyesi sınırları içerisindedir.”

 

Burada Karaada diye anlatılan Meis Adası civarındaki bir adadır. Bu adada yaşayan yoktur. Fakat anlatım karmaşası içinde Bodrum’daki Karaada- Yeşilada’ya Yunan adası yanılgısı yaratılmıştır.

İngilizcesini de naklediyorum;

resim1-009.png

Çevirinin bir bölümü şöyledir; Ro, kendisini meşhur eden kocası ve annesiyle birlikte bir Yunan kadın olan Despina Achladioti dışında, modern tarihinin büyük bölümünde ıssız kalmıştır. Ro Hanım olarak da bilinen Achladioti, 1982'deki ölümüne kadar her gün adanın üzerinde bir Yunan bayrağı dalgalandırdı. (Kaynak- Chroniko tou Eikostou Aiona (Chronicle of the 20th  century), ed. 4 Editions, Athens, 1990,)

resim2-008.png

 Lozan Antlaşması’nda adalar konusu    

 

Lozan Barış Antlaşması (Traile de Paix)

21.8.1339 (21 Ağustos 1923) Salı

Lozan Barış Antlaşması Madde-15 ve Madde- 16 adalar konusunda yürekler yakıcı bir teslimiyeti anlatmaktadır. Bu maddeler şöyledir. Dikkatle okunmalıdır!

Madde 15Türkiye aşağıda sayılan Adalar üzerindeki tüm hak ve senetlerinden İtalya yararına vazgeçer : Bugün İtalya’nın işgali altında bulunan Astampalya (Astropalia),

Rodos (Rhodes), Kalki (Calki), Skarpanto, Kazos (Casso), Piskopis (Tilos), Misiros (Misyros), Kalimnos (Kalymnos), Lacros, Patmos, Lipsos (Lipso), Sombeki (Simi) ve İstanköy (Kos) Adaları ile bunlara bağlı olan adacıklar ve Meis (Castellorizo) Adası .

Madde 16 — Türkiye işbu Antlaşmada belirlenen sınırları dışındaki tüm topraklar ile bu topraklardan olup yine bu Antlaşma ile üzerinde kendi 

egemenlik hakkı tanınmış bulunanlar dışındaki Adalarda -ki bu toprak ve Adaların geleceği ilgililerce saptanmış ya da saptanacaktır- her ne nitelikte olursa olsun, sahip olduğu tüm hak ve senetlerden vazgeçtiğini açıklar.

resim3-006.png

Türkiye, Madde-15’deki adalarından İtalya lehine vazgeçerken, sadece bu adaları değil, bir kalemde adacıklar denilen onlarca adayı da “Bunlara Bağlı Adacıklar” adı altında İtalya’ya vermiştir. Karaada –Yeşilada bunlardan biridir…

 

Tarihin penceresinden okuyalım- Neler oldu ve neler yaşandı?

21 Ağustos 1934 Salı günkü TBMM Toplantısı’nda önce Lonzon Antlaşması madde madde okunmuş, n Toplantı’da (bed’i Müzakerat) ardından görüşmelere geçilmiştir. Osmanlıca denilen yazı ve konuşma dilinde yoğun biçimde Arapça kelimeler bulunduğundan, günümüz kuşağının anlayabilmesi amacıyla bazı kelimeler zorunlu olarak Türkçeleştirilmiştir.

Reis - İkinci Başkan Ali Puad Paşa Hazretleri

Kâtipler : Ruşen Eşref Bey (Karahisarı Sahib -Afyonkarahisar mebusu), Ragıb Bey (Zonguldak) Lozan'da imzalanmış Sulh Antlaşması , Mukavele ve belgelerin onaylanmasına dair kanun tasarısı ve Hariciye Encümeni mazbatası.

 

Reis - Celseyi açıyorum, efendim. Ruznamemizin ikinci maddesi Lozan Sulh Konferansı Muahedesine aittir. Bunun hakkında encümenden 'kanunlar ve lâyihalar ve mazbata gelmiştir. Müsaade ederseniz bunları okuyacağız.

Sulh Antlaşması ; Bir taraftan, ' Britanya İmparatorluğu-, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp - Hırvat - Sloven "Devleti, ve diğer taraftan, Türkiye…

..Madde 15 çok çetin itirazlarla karşılanmış ve tartışmalar olmuştur;

Niyazi Bey (Mersin) - Efendiler! Tarihî bir gün yaşıyoruz. Ben isterdim ki bugün tarihimizin dönüm yerinde olduğumuzu daha fazla bir suretle hissedelim. Önümüzde bir antlaşma vardır. Zannediliyor mu ki bu antaşma miiletimizin arzu ve beklentilerini tamamen tatmin ediyor? Zannediliyor mu ki bu antlaşma Millî hudutlarımız dâhilinde bu devlete tam bir istiklâl veriyor?

Necib Bey - (Mardin Mebusu) - Hayır, vermemiştir.

..Şükrü Kaya Bey -(Karahisarı Sahib mebusu)- …. Efendiler, Lozan Antlaşması’nın hudutlar safhasında Türklere gösterdiği insafsızlık bundan ibaret değildir. Boğazlar’a hâkim olan yerlerde bazı adalar vardır. Meselâ, bunlardan bir kısmı İmroz ve Bozcaada'dır. Bunlar bize bazı kuyut ve şurutla (Kısıtlama,sınırlama) iade olunuyor. Fakat aynı derecede Boğazlar’a hâkim Semadirek, Limni vardır. Bunlar unutuluyor.

-Herkesin malûmudur ki, Boğazlar’a karşı olan tasallutlar, taarruzlar Limni, Mondros limanında ihzar olunur. Niçin bu memleketler, bu adalar Türkiye'ye iade olunmuyor? Benim fikrimce bu itibarla ve daha birçok itibarlarla Lozan Konferansı’nın doğurduğu bu Muahedename nakıstır(Eksik), natamamdır ve pek çok tehlikeli mevaddı (Maddeleri) havidir. Boğazlar’dan sonra Midilli, Sakız ve Sisam adaları var

… Rica ederim benimle beraber tekrar haritayı göz önüne getiriniz. Bu adalar Anadolu'dan kopmuş güzel birer parçadır. Ben bu adaların güzelliğinden, servetinden, oradaki Türk hayatının yaşattığı âbidattan (Arapça-Osmanlıca- Sanatsal güzellikler) bahsetmeyeceğim. Rica ederim bir kere daha haritaya bakınız. Bu adalar yabancı ellerde bulundukça bizim sahillerde yaşamak imkânı var mıdır? (Yok sesleri) Sahillerimizin temini asayişi için edeceğimiz mütevali (Ardışık, birbiri ardından gelen) fedakârlıklar bu adaların zabıt ve raptından daha ziyade güç olacaktır.

…Efendiler Yunanistan'a bahşedilen (Sunulan) Sisam adasından aşağıya doğru gidecek olursak daha birtakım adalara tesadüf ederiz. Bunlar bizim vaktiyle Cezairi Bahr-i sefid vilâyetimizin (1864 yılında Teşkil-i Vilâyet Nizamnâmesi ile Cezayir-i Bahr-i Sefid Vilayeti kurulmuştur. Yeni düzenleme ile Biga, Midilli, Sakız, Rodos, Kıbrıs ve İstanköy Sancakları'ndan oluşan vilayetin merkezi bir süre Kale-i Sultaniye (Çanakkale) olmuştur. Balkan Savaşı'ndan sonra vilayetin büyük bir kısmı Yunanistan'a bırakılmıştır) birer cüzü ferdi idi. İtalya Muharebesinden sonra diplomasi lisanında bunlara 12 adalar diyorlar. Bunlar içerisinde Rodos gibi, İstanköy, Meis gibi Anadolu'ya bitişik ve Türklerle meskûn kıymetli adalar vardır.

…Fakat efendiler! Niçin vatan kaygısiyle alâkadar olalım? Niçin bugün çekiç ve saban kullanacak olan kollarımız yine silâh taşımya mecbur olsun? Terakki düşünecek dimağlarımız neye memleket müdafaası plânlarını düşünsün? Biz sulha pürüzsüz, endişesiz bir surette girmek istiyorduk.

Efendiler! Ben bu tuzaklardan korkuyorum. Efendiler! Yine bize sulh ve sükûn vermeyeceklerdir.

Esad Efendi (Menteşe) - Kül altındaki ateş gibidir.

Madde 15’de belirtilen adalar arasında Türkiye aşağıda sayılan Adalar üzerindeki tüm hak ve senetlerinden İtalya yararına vazgeçer” ifadesinde Bunlara bağlı olan adacıklar” denilerek Bodrum’daki Karada gibi onlarca ada ve adacık ve Meis (Castellorizo) Adası İtalya’ya bırakılmıştır.

BAU DEGS Başkanı Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı ”04 Ocak 1932 tarihli Türkiye-İtalya Arasında Anadolu Kıyısı ile Meis Adası Arasında Karasularının Sınırlandırılması ve Bodrum Karşısındaki Kara Ada’nın Egemenliği Konusunda Sözleşme” konusunda çok önemli şu anlatımı yapmıştır;

Madde 2: Bodrum Körfezi’ndeki Kara Ada da Türkiye’nin olacaktır.

c.Lozan Barış Antlaşması’nın 15’nci maddesi ile sadece MEİS adası İtalya’ya devredilmiştir. Halbuki Türkiye’nin masada bulunmadığı 1947 Paris Barış Antlaşması ile Meis ve bitişik adacıkları Yunanistan’a devredilmek istenmiştir.

ç. Lozan Barış Antlaşması’nın 15’inci maddesi, Meis hariç, sayılan diğer 13 adaya ‘bağlı adacıkları’ İtalya’ya verirken, Paris Barış Atlaşması’nın 14’üncü maddesinin 1’inci fıkrasına göre, Meis dahil maddede sayılan 14 adaya ‘bitişik adacıklar’ Yunanistan’a devredilmiştir. Görüldüğü gibi iki antlaşmanın kullandığı terimler birbirinden farklıdır.

d. Diğer taraftan, 1947 Paris Barış Atlaşması’nın 14’üncü maddesinin 1’inci fıkrasına göre İtalya’dan alınarak Yunanistan’a devredilen 13 ada ile birlikte Meis Adası’nın bağlı/bitişik adacıkları hangilerinin olduğu da açık değildir.

e.Esasında Lozan Antlaşması’nın 16’ncı maddesi gereğince bu adaların devrinde Türkiye’nin onayının alınması gerekirdi (Kıbrıs örneğinde olduğu gibi).

4 Ocak 1932 Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesi gereğince ismen sayılarak İtalya’ya devredilen Kara Ada ve Fener Adası, 1947 Paris Barış Antlaşması’nın 14’üncü maddesinin 1’inci fıkrasına göre, İtalya’dan alınarak Yunanistan’a ismen sayılarak devredilen adalar arasında sayılmamıştır.

g. Böyle bir durumda Türkiye tarafından İtalya’ya devredildiği halde İtalya tarafından Yunanistan’a devredilmeyen adacıkların varlığından söz etmek gerekir.

g.Ancak, bu adacıkların tümünün 1947 Paris Antlaşması ile İtalya’dan alındığı da bir vakıadır. O zaman da İtalya’nın hakimiyetinin sona erdirildiği ancak diğer herhangi bir devletin hakimiyetine verilmeyen adacıkların varlığından söz etmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

h. Yunanistan da bu eksikliğin farkına varmış ve 1947 Paris Barış Antlaşması görüşmeleri esnasında 14’üncü maddede 4 Ocak 1932 Sözleşmesi ile geçerli hukuki nitelik taşımayan 28 Aralık 1932 sözleşmesine atıfta bulunulmasını ısrarla talep etmiştir. Ancak SSCB; Türkiye’nin masada olmadığını ve 28 Aralık 1932 Sözleşmesinin hukuki geçerlilik kazanmadığını ifade ederek bu talepleri 

reddetmiştir. Dolayısıyla, 1947 Paris Barış Antlaşması’nda ne 4 Ocak 1932 sözleşmesi ne de 28 Aralık 1932 protokolüne atıfta bulunulmuştur.

ı. Zira 28 Aralık 1932’de tanzim edilen belge esasında bir toplantı tutanağıdır. Toplantı tutanağına hukuken geçerli bir antlaşma hüviyeti kazandırılması amacıyla, 04 Ocak 1933 ve 08 Ocak 1937 tarihleri arasında Türk Dışişleri Bakanlığı ile İtalya’nın Ankara Büyükelçiliği arasında karşılıklı yazışmalar yapılmış, ancak toplam dokuz mektuptan oluşan bu yazışmalardan da bir netice alınamamıştır. Bu nedenlerle, 28 Aralık 1932 tarihli toplantı tutanağı, uluslararası bir antlaşma niteliği kazanmamıştır. Dolayısıyla, hukuken geçersiz bir belgedir. Ayrıca, 1947 Paris Barış Antlaşması’ndan sonra Yunanistan müteaddit olarak 1962’ye kadar bu tutanağın muhtevasının onaylandığının teyidi için Türk Dışişleri Bakanlığına soru notaları vermiştir. Bu da Yunanistan’ın şüphesini açıkça göstermektedir.

resim4-003.png

04 Ocak 1932 Tarihli Sözleşmeye Göre Sınırları Gösteren Harita.

 

i. Bu durumda, 4 Ocak 1932 Sözleşmesine atıfta bulunulmadan bitişik adacıkların hangilerinin olduğu belli olamaz ve bu durumda geçerli olan antlaşma Lozan Barış Antlaşması ve ilgili 15’nci maddesi olacaktır. 15’nci maddeye göre ise sadece Meis adası İtalya’ya devredilmiştir.

j. Dolayısıyla, Lozan Antlaşması’na göre İtalya’nın sahip olduğundan fazlasını 1947 Paris Barış Antlaşması ile Yunanistan’a Türkiye’nin onayı olmadan devretmek hukuken mümkün değildir. Uluslararası hukuka göre hiçbir devlet sahip olduğu haklardan fazlasını bir başkasına devredemez “nemo plus juris transfere potest quam ipse habet”.

k. Eğer Meis Adası dışındaki bahse konu bu adalar üzerindeki İtalyan egemenliği 1947 Paris Barış Antlaşması ile sona erdirilmiş ise, o zaman asıl sahibi Osmanlı Devleti’nin halefi Türkiye Cumhuriyeti’ne geçmiş olması gerekir.

l. Bu durumda, Meis Adası hariç bölgedeki diğer ada, adacık ve kayalıklar üzerinde Türkiye’nin egemenliği devam etmektedir. Bu gerçeklik Yunanistan’ın Meis Adası’nın münhasır ekonomik bölgesi olduğuna dair iddiasını da ortadan kaldırır. Zira Fener Adası ve Kara Ada, Meis Adası’nın bu bakımdan batı, güney ve doğusunu kapatmaktadır.

 

Mussolini Antalya’yı da istiyordu

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın yaklaşması ile birlikte, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile İtalyan sefiri arasında, 1934 yılı 29 Ekim gecesinde gerçekleştirilen Cumhuriyet Balosu’nda yaşanlar hatırlanacaktır;

1934 yılında Mussolini, iyice şımarmış, Antalya’nın İtalyanlara verilmesi gerektiğini söyleyerek tehditler savurmaya, başlamıştı. Ayrıca İtalyan öğrencilerine Roma’ daki Türk Elçiliği önünde gösteri yaptırtıyor; Antalya’yı istiyoruz..” diye avaz avaz bağırttırıyordu.

Şimdi Konuşabiliriz

O sıralarda Mussolini Türkiye üzerinde; Eski Roma İmparatorluğunu ihya etmek hayalideydi ve ilk adımda Antalya’yı istiyordu. Bir taftanda sonunda rezil olacak şekilde  Habeşistan’ı da istilâ etmekteydi.  Mussoloni nutuklarında Antalya’yı istila edeceğini bağırdıkça Atatürk alabildiğine hırslanıryordu.

Prof.Dr. Afet İnan anılarında şöyle anlatmıştır; Bir kere 29 Ekim’deydi, Mussolini’nin yine böyle bir demeci çıkmıştı Türkiye hakkında. Yani Türkiye’ye göz koymuş bir durumda olarak. O zamanki gazeteler incelendiğinde bu ortaya çıkabilir.

29 Ekim’e tesadüf etmişti. O gün bütün sefirlere verilecek bir ziyafet vardı Ankara Palas’ta. Atatürk oraya gidecekti. Fakat bunu okuduktan sonra müthiş hırslandığını gördüm Atatürk’ün. İtalyan Sefiri de yeni gelmişti. Daha yeni itimatnamesini vermişti .

Yemekte İtalyan Sefiri de karşısında, fakat daha yanda oturuyordu Tevfik Rüştü Aras da sağında Atatürk’ün ...

Atatürk, Tevfik Rüştü Aras’a hitaben :

-Ekselânsa bir şeyler söylemek istiyorum. Tercüme ediniz!

O sırada da sofrada herkes birbirleriyle konuşuyorlardı.

Ve Atatürk Mussolini’nin o beyanatı hakkında konuşmaya başladı.

Tevfik Rüştü Aras bir ara tercüme ederken çekindi ...

Bunun üzerine Atatürk “Ha evet! Sen bırak! Ben kendim konuşurum! Tercüme etmene gerek yok..” dedi.

Bir de baktım, doğrudan doğruya sefire Fransızca hitap ederek Mussolini’nin o günkü beyanatını tenkit ederek yüksek sesle konuşmaya başladı.Tabiî sofradakilerin hepsi sustular, dinlemeye başladılar. Halbuki daha evvel aralarında konuşuyorlardı. Atatürk konuşmaya başlayınca durdular.

Gazetelerde o zaman çıkmadı bu konuşma. Benim şahit olduğuma göre Mussolini’nin sözleri üzerinde müthiş bir tenkit yaptı.

“..Bizim memleketimize herhangi bir suretle göz koyamaz, bunu aklından çıkarmalıdır!” Sonra da söylediği söz şu oldu herkese karşı:

-Efendim dedi, Söylediklerimi dinlediniz. Benim fikirlerim Mussolini’nin bu sözlerine karşı! Bunları istiyorum ki sefir kendi memleketine, Mussolini’ye olduğu gibi yazsın!

 

Artık yazdı mı, yazmadı mı bilmiyorum, ama ben buna şahit oldum ve orda bulunanlar da şahit olmuştu. Yani böylece hakikaten Mussolini’nin isteklerini, Türkiye hakkındaki fikirlerini daima reddetme durumuna girmiştir.

Büyükelçi yemeğini bitirmişti. Atatürk’ü selamlayıp, tek kelime söylemeden Ankara Palas’ı terk etti.

Mussolini‘nin hala aynı saçmalıklara devam ettiği görülmekte idi. Sanki, Atatürk’ ün o sözlerine cevap vermek istiyormuşçasına, Rodos Adasına asker yığmaya başladı.

Birkaç ay sonra da İtalyan Büyükelçisi, Cumhurbaşkanımızla görüşmek üzere randevu istedi. Belki hükümetinin bir notasını, bir ültimatomunu O’ na vermek niyetinde idi. Atatürk, elçiyi günlük kostümü ile kabul etti.

İtalyan elçisi, Atatürk’e Mussolini’nin bazı isteklerini söylemişti. Atatürk bu sözleri bir süre dinledikten sonra:

- Bana on dakika müsaade etmenizi rica ederim, diyerek yandaki odaya geçti.

Döndüğü zaman asker elbisesi üzerindeydi.

Mareşal üniformasını ve çizmelerini giymiş olarak elçinin yanına döndü ve:

-Buyurun, şimdi sizi dinliyorum, dedi.

İtalyan Büyükelçisi, afallamış gözlerle O’ na baktıktan sonra, şunları söyleyebildi:

- Ekselanslarına, Duce’nin selamlarını ve iyi dileklerini takdim etmek için rahatsız etmiştim.

Başka tek laf etmeden çıktı, gitti. Ertesi gün Mussolini, Rodos’daki askerlerini geri çekmiş bir daha da Antalya‘nın adını ağzına almamıştır.

(Kaynaklar; Prof. Dr. Afet İnan; Atatürk'ün Günlükleri ve Tarihten Notlar - Atatürk'ten Hatıralar.)

Buraya kadar adalar ve adacıkları konusunda yakın tarihte cereyan eden olayları, belgeleri özetle naklettim. Amacım  Karaada - Yeşilada’yı sahipsiz, ne olduğu, Devletçe hatırlanmasına, belirsiz halden kurtarmaya yönelik bir hatırlatma olacaktır.

Bu konuyu ancak devam edecek makalemde anlatacağım.

 

 

Bu yazı toplam 450 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.