Anıların Peşinde Müh.Gökçen Seven
Sanmar ailesiyle ilgili anılarım, Kadıköy Meydanı’ndan Mühürdar Yokuşu’nun başında solda Damga Sokak’taki apartmanda olan Sanmar ile başlar. Sanmar, başarıları arttıkça Maltepe Dragos’ta satın aldığı bir villada çalışmalarına devam etti.. Sonraki yıllarda orasını da kiraya verdiler ve römorkör inşaatında yeni tersanelerinde çok daha uluslararası hedeflere doğru yol aldılar.
Gökçen Seven ve Orhan Gürün’ün yaşam öykülerini başka zamanlarda kendilerinden dinleyerek DTO Yayını olan Türk Armatörleri Tarihi C.VI Sf.285’den itibaren nakletmiştim. Daha yakın zamanlarda Gökçen Seven’in yaşam öyküsünü kaleme aldığım bir makalem de internet ortamında yayınlanmaya başladı. Aradan bunca seneler geçti. Anıların peşinde Gökçen Seven’i, değerli evladı Cem Ceven’in sağladığı aile fotoğraflarıyla yeniden anmak istiyorum.
Gökçen Seven ile o villa Sanmar’da birkaç kez sohbet etmişimdir. Daima güler yüzlü, insan dostu bir şahsiyet idi. 1940 yılında Adapazarı’nda doğmuş.. “Atatürk’ün vefatından iki sene sonra…” demişti. Ve yaşamını şöyle anlatmıştı; “Atalarım sürekli oradan oraya göç ederek, zor şartlarda Adapazarı’na yerleşmişler. Anne tarafım yerli, ‘Manav’ tabir ederler, yani Türkmen asıllı. Baba tarafım Varna göçmeni. 1944’ten Anadolu’dan Bulgaristan’a yerleştirilmişler. Babaannemden dinlemişimdir; oradan vatana geri dönüş çok zor ve acı olmuş tabii. Ben Cumhuriyet çocuğu olarak doğdum. Çocukluk yıllarımda bizimle hep ileri dönük konuşulurdu. Biz hakiki bir Cumhuriyet çocuğu olarak, açık fikirli yetiştirildik.
Babamın asker oluşu nedeniyle, çocukluk yıllarım babam bir iki yılda bir başka yere tayin olduğundan aile olarak sürekli bir şehirden diğerine göç etmekle geçti. Aklıma kazınmış tek yer ise İnebolu’daki Karadeniz İlkokulu, yani gemilerle tanıştığım ilk yer…Bu okulumuz bir süre bakımsız kalmış, sonraki yıllarda onarılmış ve “Binnur Çetinkaya Mesleki Eğitim Merkezi” olarak yeniden eğitimin hizmetine girmiş.
“İnebolu ve Kastamonu, en çok tesiri altında kaldığım yerdir. Evimiz İnebolu’nun en güzel yeri Geriş tepelerinde idi. Yokuş yukarıydı. Denize doğru iniliyordu. Karşımızda enginliklere uzanan koskoca Karadeniz vardı. İnebolu güzellikler şehriydi ve her yerde meyve bahçeleri vardı. Bizim ev sahibi de denizciydi. Zaten oraya kim gitse, denizci olur!
Gökçen Seven arkadaşlarıyla okul sonrası sandallarla yolcu
vapurlarına yanaşıp yolcu çıkartır, hem de gemileri dolaşırdı.
Okul sonrası İnebolu’ya uğrak yapan vapurlara sandalımızla yanaşır, karaya çıkmak için sandal bekleyen yolculardan bazen bir aileyi, bazen üç dört kişiyi alır sahile yolcu taşırdık. Sonra yeniden gemiye kürek çeker, iskelesine yanaşmak için sıra bekler ve sıramız gelince yine yolcu alır karaya ulaştırırdık. Bize bu seferlerimiz için bahşiş gibi bir para öderlerdi. Vakıa vapurlardan sahile yolcu taşımanın bir bedeli oluşmuştu..Böylece harçlığımız çıkardı. Bazen da sandalımızı vapurun iskelesine uygun şekilde bağlar, güverteye çıkardık. Gemiciler bizi hoşgörürlerdi ve gemiyi gezmek istediğimizi söylediğimizde hatta yardımcı olurlardı.
Aile resminde kucağında çocuk olan babaannesinin yanındaki Gökçen Seven 8 yaş civarı.
Çocuk yaşlarımızda bu vapurlar bize çok büyük gelirdi. Hele köprüüstüne çıktığımızda orada hep bir gemici ve bir de zabit olurdu.. Merakla kapıdan içeri baktığımızı görünce, “Gençler gelin bakalım.. Sizler de mi gemici olacaksınız..”diye karşılarlar ve bize dümeni, pusulayı ve hatta açık duran haritayı anlatırlardı. Ben nedense daha çok makine dairesini merak ederdim. Kafamı makine dairesine inen merdiven başından içeri uzatır, aşağıda yükselen buharın sıcaklığında makineye ve soluk alışına şaşkın gözlerle bakar, elinde yağlı bir bezle ve bir de yağdanlıkla dolaşan gemicinin, arada sırada yağdanlığı uzatarak bazı makineleri yağlamasını heyecanla seyrederdim.. Merakımız İnebolu’ya bir dahaki vapur gelinceye kadar bize bir sürü hikaye çıkartırdı.. Farkında olmadan denizcilik mesleğini seçtiğimi bilmiyordum.
Babamın tayin oluşu nedeniyle ilkokulu farklı şehirlerde okudum. Liseye ise memleketim olan İzmit’te başlayıp ve mezun oldum.
Eski İzmit Ortaokulu.
Günlerden birgün İzmit Lisesi’nde bir arkadaşımız Yüksek Denizcilik Okulu’nun (YDO) broşürünü gösterdi. Denizci olmak istiyordu.. Ben de merak ettim..Bu okulda okuma düşüncesi o yıllardan itibaren hayallerimi süslemeye başladı. Liseden mezun olunca YDO’nun sınavlarına girdim ve devlet bursuyla makine bölümünü kazandım..
Gökçen Seven’in annesi Hatice Seven
ve babası Kazım Seven 1950'li yıllar.
Orhan Gürün’ün bir hatırası vardır. Şöyle anlatmıştır; “Gökçen Ağabey Berrin Ablam’la yazlıktan tanışıyormuş. Onu istemeye geldikleri günü iyi hatırlıyorum. Daha orta ikideydim. Kuzenlerle bir aradaydık. Baktık ki salonda çok güzel bir denizci şapkası var. Hepimiz şapkayı sırayla taktık. En çok kime yakıştığını sorardık birbirimize.
Gökçen Seven o zamanlar 20 yaşında, biraz da ufak tefek bir delikanlı. Ne iş yaptığı sorulunca denizciyim diyor. Denizci ama ne iş yapıyor? Aile merak ediyor, araştırılıyor, vapurlarda çalıştığı öğreniliyor. Herkes ama özellikle anne müstakbel damat adayını oğlu gibi sevip benimseyince de evlilik gerçekleşiyor. Gökçen Seven’e ve o şapkaya olan hayranlığım beni eğitim için Denizcilik Yüksek Okulu’na yönlendirmiştir..
Yüksek Denizcilik Okulu yılları-Gökçen Seven (Ön sıra sağdan ikinci) sınıf arkadaşları ile.
Makine hocamız Lütfullah Gülen’di.
Gökçen Seven yaşam öyküsüne şöyle devam etmiştir; “ Yüksek Denizcilik Okulu’nda makine hocamız Lütfullah Gülen idi. Bu mesleği bize sevdiren ve en geniş ayrıntılarına kadar öğrenmemizi sağlayan Lütfullah Gülen hocamız olmuştur.. 1961 yılında mezun olduktan sonra Ulaştırma Bakanlığı’nın bursuyla okuduğum için Devlet Denizyolları’nın Akdeniz Gemisi’ne üçüncü çarkçı olarak atandım. 1962’de evlendim.. Bu arada yedek subay olarak Deniz Kuvvetleri’nde görev yaptım. Askerliğimi tamamlayıp döndükten sonra hangi gemiye katıldı isem hemen her sefere eşimle beraber yola çıktım.