1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Mustafa Seven "Sokağa dönük bir objektif"
Mustafa Seven "Sokağa  dönük bir objektif"

Mustafa Seven "Sokağa dönük bir objektif"

Vira’nın bu ayki sayısına sokağın fotoğrafçısı Mustafa Seven’i konuk ettik ve bize ilk söylediği “fotoğraf andır, hayattır” oldu.

A+A-

Hayatta her insanın kendini ifade ediş biçimi farklı farklıdır. Kimisi müzik yapar, kimisi şiir yazar, kimisi resim çizer… Her ne yaparsa yapsın vermek istediği bir mesajı vardır ve onu farklı kılan da mesajı anlatmakta kullandığı biçimdir aslında. Tüm bunların yanı sıra vermek istediğimiz mesaj kadar bir başka önemli şey de bu mesajı iletebileceğimiz birilerini bulmaktır. İnstagram’da bir milyona yakın takipçisi bulunan Mustafa Seven’in bu konuda bir sıkıntı çekmediği aşikar, belki de sanat ve teknoloji arasındaki geçişi bize en güzel özetleyen örneklerden Seven. Vira’nın bu ayki sayısına sokağın fotoğrafçısı Mustafa Seven’i konuk ettik ve bize ilk söylediği “fotoğraf andır, hayattır” oldu.

Öncelikle sizi tanıyalım… Kimdir Mustafa Seven?

1974 yılında Sivas doğdum. Sanata yatkın bir aileden geldiğimi söyleyebilirim. Dedem çok iyi çizim yapardı. Babam aşıktı ve bağlama çalardı. Kendi yazdığı şiirleri vardı ve bunları bağlamayla söylerdi.  Medya sektörüne ilk girişim çizim yaparak oldu. 1992’de basın hayatına atıldım. Sabah’ta çok kısa bir süre yazı  deneyimim oldu. Hürriyet, Milliyet, Akşam derken 20 yıllık basın geçmişime nokta koyup tamamen fotoğrafa yöneldim. Şu anda da sokak fotoğrafları çekiyorum.

Fotoğraf merakınız nasıl başladı?

İnsanın derdini bir şekilde anlatabilmesi,  kendini ifade edebilmesi gerekiyor. Gençlik yılları da bu ifade edebilme biçimini geliştirme açısından önemlidir. Şiir yazarsın, fotoğraf çekersin,  resim çizersin… Ben fotoğrafı seçtim bu dönemde. Fotoğrafın beni daha kolay ifade edebileceğini düşündüm.

Fotoğrafla ilk tanıştığınız anı hatırlıyor musunuz?

Bir arkadaşım Zenit analog fotoğraf makinesi vermişti bana. Bir film aldım ve fotoğraf çekmeye başladım. Ama fotoğraf, bilmeden yapılacak bir iş değil. Kitaplar aldım ve araştırmaya başladım. Fakat çok az kaynak vardı  o zaman. İşi bilenler de yeteri kadar yardımcı olmuyorlardı. Daha sonra bu işi kendi başıma öğreneceğimi anladım. Kedi, köpek, ağaç gibi birçok nesnenin fotoğraflarını çekmeye başladım. Fotoğrafa merakımı bilen bir tanıdığım sayesinde de Sabah’ta çalışmaya başladım.

Basın geçmişinizden bahsedelim biraz…

Basına ilk olarak Top Pop diye bir gençlik dergisinde başladım.  Orada illüstürasyonlar çiziyordum. 20’li yıllarda biraz da cahil cesaretiyle beraber Sabah’ta fotoğraflar çekmeye başladım. O zaman fotoğrafla ilgili çok az bilgim vardı. Bir şekilde hayata tutunmaya çalışıyordum. Fotoğraf çok pahalı bir uğraş. Film alacaksınız, banyo yapacaksınız… Tüm bunlar için gazetede çalışmak büyük bir fırsat. Ben gözlem yaparak fotoğraf çekmeyi öğrendim aslında. Hafta sonları İstanbul Üniversitesi Fotoğraf Kulübü’yle geziler yapıyorduk, fotoğraf çekiyorduk. Fotoğrafla ilgili her şeyi öğrenmeye çalışıyordum. Daha sonra Hürriyet ve Milliyet maceralarım oldu. Akşam Gazetesi’nde fotoğraf editörlüğü yaptım.

Güneydoğu, Afganistan, Kuzey Irak gibi sıcak bölgelerde çalıştım. Fotoğraf bana hayatın her yönünü gösterdi diyebilirim.

Fotoğrafın her dalında varsınız…

Fotoğrafın hemen hemen her dalında yer aldım. Basın fotoğrafçılığıyla beraber reklam fotoğrafçılığına merak saldım. Bir arkadaşımın Galata’da stüdyosu vardı. Burada da kapalı alanda stüdyoda fotoğraf çekmeyi öğrendim. Bir süre sonra da ufak ufak işler almaya başladım. Hem gazeteyi hem de stüdyoyu birlikte yürütüyordum. Daha sonra basını bıraktım ve bir arkadaşımla Cihangir’de kendi stüdyomu kurdum.

Sokak fotoğrafçılığı ve Instagram…

Sokak fotoğrafçılığını kafayı taktım. Çünkü bu alanda Türkiye’de pek fazla bir çalışma yapılmamış. Sokak fotoğrafı herkes çekiyor. Ama bir disiplini yoktu. Herhangi bir makale yazılmamış.  Ben de kendimi, ilgimi ve objektifimi bu alana kaydırdım. Sokak fotoğrafçılığı benim hobim, para kazandığım bir alan değil. Çektiğim sokak fotoğrafları ismimi daha fazla duyurmamı sağladı. İlk önce İnternet üzerinde yayın yapan fotoğraf sitelerinde, karma sergilere çektiğim fotoğrafları gönderiyordum. Daha sonra instagramı keşfettim. Çektiğim fotoğrafları oraya koymaya başladım. İnsanlar çok beğendi fotoğraflarımı. Belli bir disipline oturttum. Aslında instagram benim marketim oldu diyebiliriz. Kısa zamanda da ciddi bir takipçi sayısına ulaştım. Günün her saatinde fotoğraf yüklüyorum instagram’a. Böylece dünyanın her yerinden insanlar benim fotoğraflarıma kolaylıkla ulaşabiliyor. Instagram’dan önce sadece iş ve yakın çevrem fotoğraf çektiğimi biliyordu. Ama instagram’dan sonra dünyanın her yerinden insanlar fotoğraflarımı takip etmeye başladı. Daha kitlesel bir boyut kazandı fotoğraflarım ve kendi  markam oluştu diyebiliriz.  İnstagram benim dijital galerim.

İleriye dönük projeler var mı?

Bugüne kadar kişisel olarak dört sergim oldu. İstanbul, Bursa ve Ankara’da açtım sergilerimi. Ekim-Kasım gibi de bir sergi daha açmayı düşünüyorum. Ama bu sergi diğerlerinden farklı olacak. Fotoğraflarımı Beyoğlu ve Galata’daki binaların dış cephelerine yansıtmayı düşünüyorum. Çalışmalarım devam ediyor. Ben bir sokak fotoğrafçısıyım ve fotoğrafın da sokakta olması gerektiğini düşünüyorum. Ben fotoğraflarımı sokakta üretiyorum ve sokağa tekrar geri göndermeliyim.

Fotoğrafa yeni başlayanlar için tavsiyelerin neler…

Yeni başlayanlarda bir tembellik oluyor. Eline makineyi aldıktan altı ay sonra dünyanın en iyi fotoğrafçısı olmayı istiyorlar. Hayatta hangi işi yaparsanız yapın, bir gelişim süreci vardır. Gelişirsiniz, ustalığa erişirsiniz ama ben oldum diyemezsiniz. Ben bildiklerimi her zaman için paylaşmaktan yanayım. İnsanlara fotoğraf konusunda yardıma ihtiyaç duyduklarında destek olmaya çalışıyorum. Çeşitli Workshoplar düzenliyorum. Fotoğraf üzerine ‘Sokak Fotoğrafçılığı” ve ‘İnstanbul ‘ adında iki kitabım var.

 

Fotoğraf çekerken kendinize bir sınır koyuyor musunuz?

Sınır demeyelim ama bir hedef koyuyorum kendime fotoğraflarımda. Bunu sebebi de dağılmamak. Öğrencilere de onu anlatıyorum; sokağa çıktığınızda ne çekeceğinizi bilerek çıkın. Bu hem göz terbiyesi açısından çok önemlidir hem de algıları genişletir. Ne çekeceğinizi bilmezseniz saldırganlaşırsınız ve gün sonunda elinizde hiçbir şey olmaz. Gözünüzü disiplin altına almak çok önemlidir bu işte.

 

Deniz senin için ne ifade ediyor?

Ben Sarıyer, İstinye’de büyüdüm. Bu sayede denizle aramdaki bağ her zaman güçlü oldu.  20 yılım İstinye’de geçti, yüzmeyi kıçımıza yediğimiz tekmeyle öğrendik. Ne zaman bir boşluğum olsaydı denizde vakit geçirirdim. Balığa çıkardık, midye toplardık, yüzerdik… Şu anda da tatillerimi yurt içi yurt dışı denize yakın yerlerde yapıyorum. Denize girmek, denizin içinde vakit geçirmek başlı başına bir terapi benim için. Denizin üstünde uyumayı çok severim. Denizin insana verdiği sonsuzluk duygusu da paha biçilemezdir, çünkü deniz benim için sükunet kaynağı. Canım sıkıldığında, günlük hayatın stresinden uzaklaşmak istediğimde hep denize kaçarım. Balıkla aram çok iyidir. Tüplü dalış da gerçekleştiriyorum bu arada.

Deniz ve fotoğraf…

Deniz bana çok canlı gelen bir şey. Çektiğiniz bir deniz fotoğrafı, müdahale etmeseniz de çok güzel gözükür. Deniz fotoğraflarına bakmak insanlara çok iyi gelir, dinlendirir, hayal kurdurur. Çok dalgalı bir denize bakmak sizin hırçın tarafınızı tetikleyebilir. Deniz fotoğrafının ayrı bir yeri olduğunu düşünüyorum ve çekmeyi çok seviyorum.  Deniz aslında insan duygularıyla eş değer. Denizin karakterinin, kucak açtığı insanların da karakterini etkilediğini düşünüyorum. Karadeniz insanı hırçındır, Boğaz insanı sakindir.  Bu durumun denizle bağlantısı olduğunu, insanların fiziksel ve zihinsel yapılarına etki ettiğini düşünüyorum. Ama maalesef Türkiye’de denize yeteri kadar önem ve değer verilmiyor. Aslında denizle yaşamayı öğrenebilsek bizim için daha anlamlı olacak.

Gelecekte planların neler…

Ben şunun için fotoğraf çekiyorum; bir derdim var ve insanlara derdimi, vermek istediğim mesajı insanlara fotoğraflarımla aktarmaya çalışıyorum. Ben hikayelerimi en iyi bildiğim iş olan fotoğrafla aktarmaya devam edeceğim. Sergiler açacağım ve insanlara fotoğrafı anlatacağım. Benim en büyük gelecek planım bu. Anadolu’nun hemen hemen her yerinde çok farklı gelenek ve ananeler bulunuyor. Mesela sudan koyun atlatmak. Şimdi bunların hikayesinin peşine düşüp, fotoğraflarını çekmek istiyorum.

Vira hakkında neler düşünüyorsunuz?

Denizle ilgili çok keyifli bir dergi olmuş Vira. İçeriği, yazar kadrosu oldukça başarılı ve ciddi bir emek işi. Özellikle kapağınızı çok beğendim. Poster olarak evime bile asarım…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

virahaber.com

Bu haber toplam 2890 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.