1. YAZARLAR

  2. Selma Demir

  3. Sessizlikteki Anlam
Selma Demir

Selma Demir

Yazarın Tüm Yazıları >

Sessizlikteki Anlam

A+A-

Hayatın değeri üzerine düşünen insanın yolu, er ya da geç şu soruya çıkar. Varlık nedir ve biz neden bu kadar çok gürültüyle yaşıyoruz? Heidegger’in deyimiyle insan, varlık üzerine düşünebilen tek varlıktır. Ama bu düşünme, modern zamanlarda çoğunlukla unutuşa dönüşmüştür. Varlığı hatırlamak yerine nesneleri kovalar olduk. Zira görünmek, var olmaktan daha cazip hale geldi.

jihane123240300066.jpg

Oysa hayatın özü, görünmeyende gizlidir. Spinoza, doğayı Tanrı’nın kendisiyle özdeş kılar: Deus Sive Natura; Tanrı ya da Doğa. Yani varlık, doğadadır ve doğa her şeyi gereği gibi yapar. Bu yüzden onun içinde kaybolan, aslında kendini bulur. Bir yaprağın titreyişinde, bir taşın suskunluğunda, bir gölün sükûnetinde insan, kendi içindeki yankıyı duymaya başlar. Hayatı değerli kılmak, gösterişle değil, hakikatle mümkündür ve hakikat çoğu zaman konuşmaz; sadece var olur. Bu yüzden Lao Tzu şöyle der; “Doğru sözler güzel değildir, güzel sözler doğru değildir”.

Doğa bize her gün bunu anlatır. Güzelliği, sessizliğinde taşır. Ne kendini ilan eder, ne de anlaşılmak ister. O sadece olur. İnsan ise, ne olduğunu unutur ve kim olduğunu kanıtlamaya çalışır. Böylece hayat, öz olmaktan çıkar, bir vitrin olur.

Doğanın Açıklığı, İnsanın Ketumluğu

Doğa netliktir. Her şey olduğu gibidir. Güneşin doğması da, bir tilkinin iz bırakması da, rüzgârın yön değiştirmesi de bir tür açıklıktır. Olan, olduğu gibidir. Ne daha fazlası ne eksiği… Burada ne utanç vardır ne de maske. Heidegger’in aletler kuramı üzerinden okursak, doğadaki her şey bir amaca hizmet etmez; varoluşuyla anlam kazanır. Bir kaya, sadece kaya olduğu için vardır kimseye bir şey ispatlaması gerekmez.

Oysa insan ketumdur. Ketumluk burada yalnızca sır saklamak anlamında değil, varoluşunu örtmek, kendinden saklanmak anlamındadır. Modern insanın dili bile içten değil, pazarlıkçıdır. Söylenenle kastedilen arasında mesafeler vardır. Sözler çoğaldıkça, anlam azalır. Gerçek kelimelerin gölgesine çekilir. Ama zaman denen mevhum bu konuda çok bonkör değildir, yaşadığımız tüm duygular, anlar küllenmeye başlar ve biz görmekte de ketum davranırız…

Nietzsche'nin maske takmak ruhun yorgunluğudur sözü, çağımızı özetler. İnsanlar sadece başkalarını değil, kendilerini de kandırmak için konuşurlar. Oysa doğa maskesizdir. Bir deniz saklayamaz; dalga varsa dalga vardır. Bir dağ, olduğundan başka görünmez. Şeffaflık, doğada varoluşun kendisidir.

jegas221000088.jpg

Stoacılar için ise erdem, doğaya uygun yaşamakla mümkündür. Marcus Aurelius der ki; “Doğa ne verirse, onun içinde en iyisi saklıdır”. Doğanın netliği, insanın içinde de potansiyel olarak vardır; ama biz onu bastırırız. Şeffaf olmak, önce kendine karşı dürüst olmaktır. Bu da çoğu zaman acı verir. Çünkü içimizde sakladığımız karanlıklar, gün ışığına çıkmak istemez. Ama şeffaflık, karanlıktan kaçmak değil; onunla birlikte yürümektir.

Sessiz Uyumun Öğretisi

Doğa zamanı tüketmez, onunla birlikte akar. Bir nehir gibi ne geri döner ne ileri koşar… Sadece yolunu izler. Zaman, doğanın içinde daireseldir. Güneş doğar, gölge büyür, yaprak düşer, toprak yeniden alır. Her şey yerini bilir.

İnsan ise zamanı çizgisel bir hapishaneye çevirmiştir. Geçmiş bir yük, gelecek bir kaygıdır. Şimdi ise hep kaçırılmıştır. Oysa Taoist öğretiye göre gerçek zaman sadece şimdidir. Tao, her şeyin doğal akışıdır ve ona direnmek yerine uyumlanmak gerekir. İnsan, doğayla birlikte aktığında kendi ritmini bulur.

Martin Buber’in "Ben ve Sen" yaklaşımı da bu bağlamda aydınlatıcıdır. Doğaya "Sen" diye hitap ettiğimizde, onu bir muhatap olarak görür, onunla ilişki kurarız. Oysa doğayı bir “o”ya, bir “şey”e indirgersek, onu tüketilecek bir nesneye çeviririz. Zamanla olan bağımız da bozulur. Saatler, takvimler, alarmlar... Tüm bunlar zamanı kontrol etme çabasının araçlarıdır. Ama hakikat, kontrolle değil teslimiyetle anlaşılır. Doğa zamanı bilir, çünkü zamanı yaşar. İnsan zamanı unutur, çünkü onunla kavga eder. Her gün güneşin doğması bize bir şey anlatmak ister: Her şey yerli yerinde. Sen de yerini hatırla…

Hatırlamanın Vakti

Hayatı değerli kılmak için yeniden düşünmek, yeniden bakmak ve en önemlisi, yeniden hatırlamak gerekir. İnsan, unutarak yaşar ama hatırlayarak var olur. Kendini hatırlayan, doğayı da hatırlar. Doğayı hatırlayan ise zamanı yeniden duymaya başlar.

Doğa nettir. İnsan karmaşıktır. Doğa şeffaftır. İnsan ketum. Ama bu bir kader değildir. İnsan, kendine dönerek doğaya yaklaşabilir. Sessizleşerek hakikate varabilir. Anlam, çoğu zaman bir dalganın kenara vuruşunda gizlidir. O dalgayı duyabilmek için önce susmayı bilmek gerekir.

Çünkü bazı hakikatler, yalnızca sessizlikte görünür.

Bir yaprak düşer, rüzgâr susar,
doğa hiçbir şey söylemeden anlattı
ve biz, duymaya yeni başladık…

Bu yazı toplam 1534 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.