STFA’nın 11 Gemiden Oluşan Bir Ticaret Filosu Vardı!
Geçen günlerde Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Yardımcısı Recep Düzgit
“Osman Ağabey STFA’nın 11 gemisi vardı.. Bu konuda yazmadık…” diye mesaj gönderdi.
Ve ardından STFA’nin gemilerinin tam listesini de ulaştırdı.
Şaşırmadım değil!
STFA- Feyzi Akkaya ve Sezai Türkeş ile inşaat dünyasında bir efsanedir. Ancak yıllar boyunca üstlendikleri liman inşaatları için gerekli olan birçok deniz aracının ya kendileri inşa etti veya zamanla armatörlüğe bile yöneldiler.
Bu çalışmam ile özellikle bugüne kadar değinilmemiş armatörlük belgelerini saptamaya ve anlatmaya çalıştım. Uzun ve yorucu bir uğraş olmuştur.
“Ömrümüzün Kilometre Taşları- Feyzi Akkaya” başlıklı o muhteşem hatıratı okumuştum.
Recep Düzgit’in gönderdiği listedeki gemileri, ilgili kaynaklardan inceleyerek tespit etmeye başladım.
Örneğin A.Hazer isimli gemi 42.000 dwt’luk (LR arşivinde 37.600 dwt. yazılı) bir General Cargo denilen genel yük gemisidir.
Demektir ki STFA ayrıca çok ciddi bir armatörlük firmasına sahipti.
STFA’nın sahibi olduğu tüm gemilere ait teknik bilgileri Lloyd’s Register of Shipping ve, Japonya, Kore,Filipinler, ABD gibi diğer arşivlerden araştırdım.. Gemi sökümleri konusunda Robindesbois.org.- Shipbreaking Bulletin arşivlerini inceledim.
Gemi İnşa Y. Müh. Bülent Arkun (Allah rahmetler eylesin) ve Mak. Y.Müh. Ali Eser’i çok yakından tanıdım. Bülent Arkun Bey’in yaşam öyküsü hakkında bilgi bulamadım. Fakat Ali Eser Bey’in yaşamı TBMM arşivinde mevcut idi.
Sedef Gemi İnşaatı A.Ş., bundan tam 52 yıl önce, 1972 yılında Diliskelesi’nde Sezai Türkeş, Feyzi Akkaya ile birlikte Gemi İnşa Yüksek Mühendisi Bülent Arkun ve Cemil Gürlek ailesi tarafından kurulmuştu. 2000 Aralık ayında tersane STFA tarafından Kaşif Kalkavan ailesine ait Turkon Holding’e satılmıştır.
STFA yakın yıllara kadar özellikle liman inşaatlarında benzersiz başarılara imza atan efsanevi bir inşaat şirketler grubu idi. STFA markasını yaratan Feyzi Akkaya ve Sezai Türkeş ile asırlar boyunca saygı, hürmet ve hayranlıkla anılacak önder isimler olmuşlardır.
Feyzi Akkaya Bey yaşamının son yıllarında anılarını hatıratında topladı ve bu anılar “Ömrümüzün Kilometre Taşları” isimli eserinde yayınlandı.
Osmanlı paşalarından Tatar Osman Paşa'nın torunu olan Feyzi Akkaya, 23 Aralık 1907’de İstanbul Üsküdar'da dünyaya geldi. 19 yaşında üniversiteye girdiğinde, elinde lise değil, ortaokul diploması vardı. Fazlaca uzamış ortaokul hayatından sonra, dönemin şartları izin vermiş ve bir sınava girerek doğruca üniversiteye kaydolabilmişti.
Yüksek öğrenimini İstanbul Yüksek Mühendis Mektebi’nde (İstanbul Teknik Üniversitesi) tamamladı, 1932’de bu üniversiteden birincilikle mezun oldu.
Üniversitede, sonraki yıllarda büyük fikir ve iş arkadaşı olacak Sezai Türkeş ile tanıştı. 40 yılı devirmiş bu ortaklık öylesine kuvvetlidir ki; günümüzde bile Feyzi Akkaya’dan bahsedildi mi Sezai Türkeş, Sezai Türkeş’ten söz edildi mi Feyzi Akkaya’nın adı anılmadan geçilemezdi..
1932 yılında iş hayatına atıldı; Bayındırlık Bakanlığı’nda çalıştı. Bu dönemde ilk kez Anadolu seyahatine çıktı; mühendislik hayatının ilk tecrübelerini ve zorluklarını yaşadı:
“Bugün karayolları haritasını açarsanız, güzel bir ulaşım yollarına sahip olduğumuzu görürsünüz. Gaza basarsanız Edirne’den Van’a iki günde, rahat rahat varırsınız, fakat bu yolların inşaatına 1950’lerden sonra başlanıldı. Biz ise daha 1932’deyiz… Arada 18 sene var!
O zamanlar ben motosikletle, İstanbul’dan İzmit’e, ham yollardan, dereleri sallarla geçmek şartiyle, Şile-Ağva-Kandıra üzerinden ancak 12 saatte varabilmiştim. Başka yol da yoktu!..”
Atatürk ile sigara…
İlk askerliğini İstanbul’da tamamladı. Feyzi Akkaya, askerliği sırasında manevrayı izlemeye gelen, büyük hayranlık duyduğu Atatürk’e dair bir anısını şöyle nakleder:
“Atatürk, o toz gözlüklü yumuşak kasketli meşhur kıyafetiyle önümüzden yavaş yavaş geçti. 6 adımdan başlayıp 3 adım geçinceye kadar, usulüne göre cephe alıp selam durduk. Atatürk, oradaki bir kır kahvesinin çardağına yürüyüp bir masa başında oturdu. Etrafında derhal rütbe sırasına göre daireler oluştu. Tabii biz asteğmenler, en arka daireyi teşkil ettik. Atatürk paketini çıkarıp bir sigara yaktı. Yanımda duran Üsküdarlı Hâdi de, paketine davrandı, bir sigara yaktı. “Hey anam! Atatürk’le beraber sigara içiyoruz” deyip, derin nefesler çekmeye başladı. Fırsatı ben de kaçırmadım. O gün, Atatürk’le beraber sigara içtiğimiz tek gündür.”
Özel sektörle tanışma
1935 yılı sonunda askerliğin ardından özel sektördeki iş hayatı başladı. Zamanın tanınmış müteahhitlerinden Sadık Diri-Halit Köprücü İnşaat Kollektif Şirketi’ne girdi. Burada Teknik Büro Mühendisi ve Şantiye Şefi olarak 7 yıl çalıştı. Bu dönemde yolları Sezai Türkeş ile zaman zaman çakıştı, zaman zaman ayrıldı.
Ve efsane şirket STFA
Sene 1943 idi..
İkinci askerliğini Çanakkale’de tamamladıktan sonra, üniversiteden sınıf arkadaşı Sezai Türkeş ile ölünceye kadar sürecek fikir ve iş ortaklığı başladı. Ortaklığın başlangıç cümlesi, “Büyük bir iş alalım, başına beraber çökelim” idi. Feyzi Akkaya, Sezai Türkeş ile aralarındaki güçlü ortaklığın sırrını şöyle açıklamıştı:“Ortaklık tarihinden evvel ve sonra bugüne kadar Sezai’yle birçok bağrışmamız olmuştur, fakat hiç kavga etmedik; çok para sıkıntısı çektiğimiz günler de olmuştur, ama hiç hesaplaşmadık.”
Ortaklar, isimlerinin baş harflerini kullanarak, kurdukları şirkete “STFA İnşaat Müteahhitliği” adını verdi. Bu, 1976'da kurulan ve zaman içinde çatısı altında onlarca şirket toplayan STFA Holding'in temeliydi.
“Suça iştiraki nazikçe reddetmeliydim”
ST-FA için alınan işlerin öngörülen tarihten önce tamamlanması ve kalite vazgeçilmezdi. Ortakların, iş ahlakından sapmaması da firmanın kazandığı güvenin sırlarından biriydi. İşte, bu konuya dair çarpıcı bir anı: “Bakanlık, inşa edeceği 37 limanın projelerinin yapılması işini, bir kuzey memleketine ihale etmişti. Biz de ikinci müteahhit olarak onlara, Karadeniz’dekilerin sondajlarını yapıyorduk. Şirketin adamları, bir gün tercümanlarıyla beraber, kalabalık bir grup halinde, yazıhaneye doldular. Sezai’yle konuştular ama o, işi bana havale etti. İstekleri pek basitti: Yarısert killerin, profillerinde “sert” olarak gösterilmesini istiyorlardı. Sebebiyse aradaki iki misli fiyat farkını alabilmek!.. Ne kadar olsa “İşverenlerimiz”diler, suça iştiraki daha nazikçe reddetmeliydim: “Peki, ama ilerde yapacağınız projelerde, bu profilleri kullanacaksınız. Yanlış isimlendirilmiş profillerle, yanılmış olmayacak mısınız?”
Örselenmemiş tüp numuneler, laboratuarda bize hakiki değerleri verirler.
Artık kabaca geri çevirmekten başka çarem kalmamıştı:Ben, işçilerimin ahlakını, sizin hatırınız için dahi olsa bozamam…Esen soğuk havada, içtikleri çay bile onları ısıtamadı, çıkıp gittiler!..
Maksadım kuzeylileri kötülemek değil; “İnsan” denilen şu yaratık, her yerde çeşit çeşit”.
1943-1973 yıllarında
Köprü inşaatları ve temel kazıkları konularında yoğunlaşan STFA, daha sonra ağır inşaat sahalarına, liman inşaatlarına, temel kazıkları üstündeki derin su tipi iskelelere, anahtar teslimi endüstri tesislerine ve enerji nakil hatları inşaatlarına girdi. Yurtiçinde çeşitli köprü, iskele, liman, baraj, tünel ve yüksek gerilim hatları inşa ettiler. Bu dönemdeki bazı projeleri arasında Sivas-Erzurum demiryolları köprüleri, Kuşadası, Bartın ve Ereğli limanları ve Kadıncık Hidroelektrik Santralı sayılabilir.
-Oğlum, ben kumarbazım… Ya kazanırım, ya kaybederim. Karşımızdaki devlet dairesi değil, işi dilediğine verme yetkisine sahip bir şirket…
(…) Bu vuruşmayla liman inşaatlarında son ecnebi firma olan Hollandalıları memleketten selametlemek bizlere nasip olmuştur. Hakikaten, Ereğli’ye ayak bastığımız gün, Hollandalıların bütün makine ve teçhizatının şantiyeye taşınmış olduğunu görmüştük. Belliydi ki kendilerini bu mukavelenin doğal sahibi görüyorlardı.”
Beton toprağın altında kalsa da güzel olacaktır
İkili, kısa bir sürede, yapılan işlerdeki yüksek kalite, işlerin zamanından önce teslim edilmesi, modern teknoloji ve usullerin ülkeye getirilmesi, mühendislik bilimleri dalında ve özellikle inşaat kesiminde literatüre geçen yeni usuller, makinalar ve proseslerin bulunması ile dikkat çekti.
“Beton, toprağın altında kalsa da güzel olacaktır” diyen Feyzi Akkaya’nın, kitabında aktardığı bir anısı da, ortakların kaliteye ve güvene verdikleri önemi simgeliyor:“Karayollarının Cizre Köprüsü sondajlarını yaparken, idare bizden Dicle’nin köprü aksı profilini de çıkartmamız istemişti. Tabii ki yerine getirmiştik. Birkaç sene sonra, köprü inşa edilirken ne sondajların ne de profilinin yerine uydukları dedikodusu kulağımıza geldi. Sezai, o işi yürüten ustabaşı Nurettin’i çağırdı:
-Derhal Cizre’ye gideceksin. Eğer bana Karayolları Bölge Müdürlüğü’nden, sondajların ve profilin, yerlerine tam uygunluğu hakkında resmi bir yazı getirmezsen kovulacaksın!..
10 gün sonra Nurettin, Bölge’nin yazısıyla yazıhaneye geldi:
- Köprü yeri bir kilometre kadar aşağı kaydırıldığından, sondajların ve profilin uymaması pek tabiidir. İlginize teşekkür ederiz. (imza-mühür)
Yazıyı aynen Bakanlığa, dedikodu sahibine postalamıştık!..”
Ve Türk müteahhitler için bir ilk: Yurtdışı!
Sezai Türkeş, STFA’nın artık yurtdışına açılma zamanının geldiğini düşünüyor ve sürekli olarak işleri kovalıyordu. Sonunda uygun an geldi; STFA, 1972 yılında Libya’da Trablus Limanı İnşaatı İhalesi'ne katıldı. Büyük çabalar sonunda, 1973 başında, ilk yurtdışı sözleşmesini imzaladılar.
Libya’da yerleşmiş kalabalık yabancı firma topluluğu arasına girebilmek, orada firmanın kendini tekrar ispat etmesi güç oldu, ancak STFA bunun da üstesinden gelmeyi başardı; daha sonra Suudi Arabistan, Libya, İran ve Tunus'ta da işler aldı.
STFA, bu memleketlere ilk giren ve kazandığı güven ve itibarla kapıyı Türk müteahhitlerine açan firma oldu. STFA Grubu daha sonra yine ilk Türk müteahhidi olarak girdiği Pakistan, Umman, Katar gibi ülkeler ile 20’yi aşın ülkede faaliyet göstermiştir.’’
Yabancı ülkelerde yaşamayı sevmezdi
Ancak Feyzi Akkaya, “O dünyayı babasının evi gibi görür” dediği ortağı Sezai Türkeş’in aksine, yabancı ülkelerde uzun süre bulunmaktan hep kaçındı:
“Ne kadar güzel olursa olsunlar, bana ait olmayan bu yerlerden uzak durmayı yeğlerim. Bugün prensip kararlarımdan bir tanesi de memleket dışına çıkmamaktır. Sezai’ye gelince… O, bütün dünyayı babasının evi gibi görmektedir… Bombay’dan kundura alır, Şetland adalarına ceketsiz gider, Okinava’da artırmaya girer…”
İdare ettiği son şantiye
Artık 1970 yılına gelmiştik.
Aliağa Petrol Terminali şantiyesi, Feyzi Akkaya’nın sorumlu olarak idare ettiği son şantiye oldu. 63 yaşını devirmiş, meslek hayatının 38’inci yılına girmişti. Sonraki seneler, ST-FA’nın şantiyelerinde, bazı işlere yardımcı olmak için kısa misafirliklerle geçti.